24 Ocak 2009 Cumartesi

Erkek Cinsel Sorunlari

1-Cinsel isteksizlik

Erkekler cinsel isteksizlikleri için nadiren yardım ararlar. Ancak cinsel isteksizliğe ikincil olarak ortaya çıkan performans (becerememe) sıkıntısı ve sonucunda ortaya çıkan sertleşme sorunu için başvurmaları daha sık görülür. Bu sorun için başvurma nedeninin azlığının diğer bir nedeni, erkekler arasında yaygın olarak inanılan ve “gerçek bir erkeğin sekse her zaman hazır olması ve her koşulda seksi yapabilmesi” ile ilgili olan yanlış bir inanıştır. Fiziksel nedenlerin dışında bu sorun çoğunlukla eşle yaşanan evlilik sorunlarından ya da depresyondan kaynaklanmaktadır.

2-Sertleşme sorunu-Ereksiyon sorunu: (Empotans)

Cinsel ilişki için gerekli ve yeterli sertleşmeyi sağlayamama ve/veya sürdürememe olarak tanımlanır.

Yaşla bu sorun artar ancak yaşlanmanın mutlak sonucu değildir. Sosyal, psikolojik ve bedensel yaşama ciddi olumsuz etkileri olabilir. Türkiye de 40 yaş üzeri erkeklerin %69’u bu sorunu kısmen ya da tamamen yaşamaktadır. Genel nüfusta bu oran %10-20 civarındadır.

Risk faktörlerinin en önemli ve sık olanları:

Yaşlanma

Damar sertliği

Şeker hastalığı

Kalp, böbrek, Karaciğer hastalıkları

Bazı ameliyatlar

Omurilik yaralanmaları

Uyuşturucu, alkol, sigara ve bazı tıbbi ilaçlar

PSİKOLOJİK sorunlar: aşırı stress (özellikle işe bağlı), depresyon, kötü bir çocukluk dönemi, cinsel bilgisizlik, geçmişte yaşanmış cinsel taciz, genelev yada benzeri deneyimdeki başarısızlık, eş ile yaşanan uyumsuzluk olarak sıralanabilir.



Sertleşme sorunum fizikselmi yoksa psikolojikmi?

Sertleşme sorunu olan ve sorunun psikolojik olduğunu düşünen kişiler doktora başvurduğunda sorunun gerçekten psikolojik çıkma olasılığı yüksek.

Uzun süreli bir hastalığınız, ilaç kullanım öykünüz yoksa sorununuz aniden başladıysa, sabah sertlikleriniz varsa sorununuz büyük olasılıkla psikolojik!!!!

Ancak çoğu durumlarda ayırım yapmak oldukça güç

Örnek: Toplumuzda ki yaygın kanının aksine şeker hastalığında cinsel sorunlar çoğunlukla hastalığın çok ileri dönemlerinde ortaya çıkar. Ama bazı erkeklerin bu olasılığı duymaları bile onlarda cinsel sorun yaratabilir. Bu şartlarda sorun psikolojik kabul edilir.

Bir erkek her ortamda ilişkiye girmeli (havada, karada denizde), tanımadığı bir kadınla her ortamda bu işi yapmalı, seksi erkek adam başlatır. Erkek seksi hiçbir ortamda reddetmemeli. Bu gibi erkeğin beynine işlenmiş yanlış inanışlar, aslında erkek cinselliğinin en büyük düşmanıdır. Örneğin aşırı alkollüyken bir kez başarısız olmuş bir erkek için yukarıdaki yanlış inanışlar geçerli ise artık her ilişki erkekliğini sınamak için bir sınav haline dönüşür. Kişi artık cinselliğin çekiciliğinden çok bu işi nasıl yaptığına odaklanır ve sorunu devam eder gider.

Benzer şekilde yaşlılığa yada fiziksel sorunlarına bağlı olarak sertliği biraz azalan erkek eğer kadını ancak çok sert (taş gibi) bir penisle tatmin edebileceğine inanıyorsa, bu inancın doğuracağı sıkıntı onun elindekini de kaybetmesine ve cinsellikten kaçmasına neden olabilir.

3-Erken Boşalma:

Bu sorunun tam tatmin edici bir tanımı yoktur; bazı yazarlar erkeğin eşini tatmin edemeden boşalmasını erken boşalma olarak kabul etmişken, çoğunluğu erken boşalmayı penisin henüz ilişkiye girmeden ya da girdikten hemen sonra boşalmasını erken boşalmanın tanımı olarak kabul etmektedir. Erkeklerin üçte biri erken boşalmaktadır ancak anlaşıldığı kadarıyla bunu sorun edenlerin sayısı oldukça azdır, çünkü toplumda daha az görülmesine rağmen bizlere başvuran erkeklerin çoğunluğu ereksiyon yani sertleşme sorunları yaşayanlardır.

Bu sorunu yaşayanların öykülerinde çoğunlukla hızla ve suçlulukla yapılan mastürbasyon vardır.

Eşin haklı olarak erken boşalmadan şikayetçi olması erkeğin stresini daha da arttırır ve sorun daha fazla sürer ve kısırlık, eşler arası evlilik sorunları gibi sorunlar yaşanır.

Erken boşalma yaşayanlar çoğunlukla dikkatini başka yere verme, geciktirici krem kullanma gibi yöntemlere başvururlar ancak bu sorunu çoğunlukla çözmediği gibi, alınan zevki de büsbütün azaltmaktan başka bir işe yaramaz.

Ön sevişme yapmak bu grup için durumu daha da ümitsiz hale getirir. Bu gruptakilerin eşleri çoğunlukla azalmış cinsel istek, orgazm sorunu gibi sorunlar yaşarlar.

4-Geç boşalma:

Nadir görülen bir sorundur. Bunun birkaç biçimi mevcuttur. Bir grup hasta her koşulda (mastürbasyon ve uyku dahil ) geç boşalır, diğer bir grup ilişkiye girer ancak mastürbasyonla boşalır. Üçüncü grup ise oldukça uzun bir ilişki süreci sonucu boşalır. Bu gruptaki erkeklerin çoğunluğu genel hayatlarında oldukça kontrollü yaşamaya çalışan özelliktedirler.

5-Ağrılı boşalma:

Çok nadir görülür fiziksel nedenlerin dışında sıkıntı ile bağlantılı olarak, o bölgenin kaslarının spazmından kaynaklanabilir.

6-Cinsel fobi:

Daha karmaşık ve çoğunlukla çocukluk dönemlerinden kaynaklanan sorunlara bağlı olabilir.

Ankilozan Spondilit

Ankilozan Spondilit (AS) nedir ?

AS ağrılı, ilerleyici bir romatizmal hastalıktır. Temelde omurgayı etkilemekle beraber, diğer eklemleri, kiriş ve bağları da etkileyebilir. Bazen göz, akciğer, barsak ve kalp tutuluşu da görülebilir.

Omurga

Omurga, 24 omur ve bunlar arasındaki 110 eklemden oluşur. Omurgada 3 bölüm vardır : 7 boyun omuru, 12 sırt omuru ve 5 bel omuru. Boyun bölgesi çok hareketlidir. Sırt bölgesinde her bir omur, iki yandan kaburgalarla birleşir. Bel bölgesinin alt kısmında yer alan sakrum kemiği, leğen kemiği içinde yuvalanmıştır. Sakrum ve pelvis kemikleri arasında her iki yanda yeralan eklemler sakroiliak eklemler olarak adlandırılır. Işte bu eklemler AS’in ilk başladığı bölgedir.

AS’in nedeni nedir?

Tam olarak bilmiyoruz. Araştırmalar, AS hastalarının %96’sında benzer genetik hücre işaretleyicileri (HLA-B27)’nin bulunduğunu göstermiştir. Olasılıkla, normalde zararsız olan bazı mikroorganizmalar, HLA-B27 ile ilişkiye girmektedir. Bazı barsak ya da idrar yolları hastalıkları AS’in ortaya çıkmasını tetiklemektedir. Bazen, belirtiler yatak istirahati (sözgelimi trafik kazasını izleyen istirahat) döneminden sonra da ortaya çıkabilir.

Reiter sendromu olarak bilinen hastalık da AS’e yol açabilir. Reiter sendromunda gözde yangısal tutuluş (irit, üveit, konjunktivit), dış idrar yolu yangısı (üretrit) ve büyük eklemlerde daha sık olmak üzere eklem tutuluşları görülür.

AS’de ne olmaktadır ?

AS’de ilk tutulan bölge sıklıkla leğen kemikleridir. Buna farklı zamanlarda bel, göğüs kafesi ve boyun bölgeleri tutuluşları eklenir. Bu bölgelerde, kiriş ve bağların kemiğe yapıştıkları yerde ortaya çıkan yangı temel bozukluktur. Bu yapışma yerlerinde aşınmalar meydana gelir. Yangı yatışırken, iyileşme sürecinde yeni kemik oluşumları ortaya çıkar. Kiriş ya da bağlardaki elastik dokuların yerine kemik dokusunun geçmesiyle, harekette azalma olur. Yangısal olayın tekrarlamaları sonucunda kemik oluşumları artar ve omurga kemikleri kaynaşarak bütün bir hal alırlar ve bu da hareketlerin kısıtlanmasıyla sonuçlanır. Hastalığın başlangıç dönemlerindeki hareket kısıtlılığının nedeni, ağrı ve kas kasılmalarıdır ve bu dönemde ilaç kullanımı ile düzelir. Ancak, ileri dönemdeki kemiklerdeki birleşmeden sonra ortaya çıkan hareket kısıtlılığı geriye dönmez. Bunun engellenebilmesi ya da yavaşlatılabilmesi için, egzersizlerin düzenli olarak yapılması şarttır.

AS ile spondiloz (kireçlenme) aynı şeyler midir?

Hayır. Bu ikisi birbirinden tamamen farklı hastalıklardır. Spondiloz, omurganın aşınmasıyla ilişkili bir hastalıktır ve sıklıkla yaşlı kişilerde görülür. AS ise, yeni kemik oluşumları ve kemiklerin kaynaşmasıyla birlikte giden, daha çok genç yaşlarda başlayan, yangısal bir hastalıktır.

AS yaygın bir hastalık mıdır ?

İngiltere’de 200 erkekte 1 ve 500 kadında 1 sıklığında görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık 1000’de 1 olarak bildirilmektedir.

AS kimlerde görülür ?

Erkekler, kadınlar ve çocuklarda görülebilir. Erkeklerde, kadınlardan yaklaşık 3 kat daha fazla görülmektedir. Tüm yaşlarda başlayabilir. Genellikle 20’li yaşlarda (ortalama olarak 24-26 yaşında) başlamaktadır. Ancak, belirtiler daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilir. 40 yaşından sonra başlangıç nadirdir.

Erkek, kadın ve çocuklarda AS farklı mıdır ?

Evet. Aralarında bazı küçük farklılıklar vardır.

Erkekler : Leğen kemikleri ve omurga sıklıkla tutulur. Göğüs kafesi, kalça, omuz ve ayak eklemleri de tutulabilir.

Kadınlar : Genellikle kabul edilen görüş, AS’in kadınlarda çoğu kez erkeklerden daha hafif seyrettiğidir. Hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasıyla, tanı konulması arasında geçen süre, kadınlarda (5 yıl) erkeklerdekinden (3 yıl) daha uzundur. Omurga tutuluşu genellikle erkeklerden daha az şiddetlidir. Leğen kemiği, kalça, el ve ayak bileği eklemleri daha sık tutulur. AS, doğurganlık yeteneği, gebelik ve doğumda herhangi bir sorun yaratmaz.

Çocuklar : 11 yaşının altındaki çocuklarda AS belirtileri görülmesi nadirdir. Tipik olarak diz, ayak ve ayak bileği, kalça eklemleri tutulur. Nadiren bel ağrısı olur. Gençlerde kalça tutuluşu şiddetli seyredebilir ve bu hastalarda yetişkin yaşlara varıldığında kalça protezi gerekebilir.

AS’in belirtileri nelerdir?

Tipik belirtileri şunlardır :

Haftalar ya da aylar içinde yavaş yavaş artan bel ağrısı ve sertlik.
Gün içinde hareket etmekle ya da egzersizle azalan sabah sertliği ve ağrısı. Egzersizlerden sonra daha iyi, istirahatten sonra daha kötü hissedilmesi (mekanik karakterli bel ağrılarının tersine – sözgelimi bel fıtığı-).
3 aydan uzun süredir belirtilerin varlığı.
Özellikle erken dönemlerde, kilo kaybı.
Yorgunluk.
Ateş ve gece terlemesi.
Tipik belirtiler bunlar olmasına karşın, bazen farklı şekillerde başlangıç görülebilir. Belde belirgin bir ağrı olmaksızın, kaba etlerde bazen bir tarafta, bazen diğer tarafta değişici şekilde ağrı ile başlaması da sıktır. Bu ağrı bele, uyluğa yayılım gösterebilir. Bazen de yalnızca topuk ağrısı, göğüs ağrısı ile başlayabilir.

Sabahları daha kötü oluyorum

Bu beklenen bir şeydir. Hastalığın tipik özelliklerinden biri, gecenin geç ve sabahın erken saatlerinde ağrı ve sertliğin belirgin olması ve gün içinde hareket ya da egzersizlerle düzelmesidir. Benzer şekilde sinema ya da tiyatroda uzun süre oturduktan, ya da uzun süre araba kullandıktan sonra ağrı ve sertlikte artma olabilir.

AS öteki eklemleri etkiler mi ?

Evet. AS bazen, kalça, diz, ayak bilekleri ve omuzda ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığına neden olabilir. Topuklarda ağrı görülebilir. Az sayıda hasta çene eklemi de etkilenebilir.

AS öteki organları etkiler mi ?

Evet. Bazen göz, kalp, akciğerler ve böbrekleri etkileyebilir. Bunlar yaşamsal sorunlar yaratacak etkiler değildir ve daha kolay tedavi edilebilirler.

AS gözü nasıl etkiler ?

AS gözün bazı bölümlerinde yansısal olaya neden olabilir. Bu durumda genellikle ilk belirti, görmede hafif bulanıklaşmadır. Ama, kızarık bir gözle birlikte keskin bir acı da temel belirti olabilir. Kalıcı hasar oluşmaması için hemen tedavi edilmelidir. Bu durumda bir göz doktorundan yardım almak ve ona AS hastası olduğunuzu belirtmek yerinde olacaktır. Göz doktorunun vereceği göz damlaları yangıyı kısa sürede azaltacaktır. Yangı dirençli ise, bu damlaları uzun süre kullanmak gerekli olabilir.

AS kalbi nasıl etkiler ?

AS’de bazen kalp hafif derecede etkilenebilir. Hastaların çoğunda o kadar hafiftir ki, ortaya çıkarmak zordur. Kalp kapakları ve ileti sisteminde bozukluk ortaya çıkabilir. Ancak, bunlar genellikle hastalarda herhangi bir sorun yaratmaz.

AS akciğerleri nasıl etkiler ?

Göğüs kafesi eklemleri ve kaslarını etkileyerek, özellikle soluk alıp verme, öksürme, aksırma, esneme, ıkınma sırasında ağrıya neden olabilir. Akciğerlerin tamamen havalanmasında bozulmaya yolaçar. Bazan akciğerlerin iç yapısında da tutuluşa neden olabilir. Bu nedenlerle, AS’te solunum egzersizleri çok önem taşır.AS’in geç dönemlerinde göğüs duvarı tamemen hareketsiz hale gelebilir ve akciğerlere hava giriş çıkışı etkilenebilir. Bunun anlamı, solunumun durması demek değildir. soluk alıp verirken, diyafram kası sürekli çalışır ve karnınız hareket eder. Aşırı yemek ve kalın giyinmek solunum için gereken çabayı arttıracağından, bunlardan kaçınmanız sizi daha rahat ettirecektir. Sigara içmemek çok önemlidir. Sigara içilmesi solunumu zorlaştıracağı gibi, ciddi göğüs hastalıklarına da neden olabilir.

AS böbrekleri nasıl etkiler ?

Az sayıdaki, ileri AS’li bazı hastalarda böbreklerde amiloid adı verilen bir proteinin birikmesi sonucunda böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir. Steroid yapıda olmayan yangı giderici ilaçlar da uzun süreli kullanımda bazı böbrek sorunlarına yol açabilir.

Başka etkiler var mıdır ?

Kilo kaybı, hafif ateş, yorgunluk, kansızlık ve bazen depresyon görülebilir. İyi beslenmeli ve istirahat etmelisiniz. Kansızlık için gerekirse doktorunuz size uygun ilaçları verecektir.

AS’li hastalarda görülebilen önemli bir sorun da osteoporoz’dur. Osteoporoz, kemiklerin yoğunluğunun azalması ve daha gözenekli hale gelmesiyle karakterli bir hastalıktır. En önemli sonuçları ise, omurlar ve kalça başta olmak üzere kolay kemik kırıklarının ortaya çıkmasıdır. Tanı için bazı laboratuvar incelemeleri ve kemik yoğunluğu ölçümü gereklidir. Tedavide, hekiminizin uygun göreceği ilaçlar ve düzenli yapacağinız egzersizler yararlı olacaktır.

AS herkesi aynı şekilde mi etkiler ?

Hayır. AS çok değişken bir hastalıktır. Birbirinin aynı olan iki AS olgusu yoktur. Bazı hastaların neredeyse hiç yakınması yokken, bazılarının çok önemli derecede yakınmaları olabilir.

Buna karşın, açıkça bilinmelidir ki egzersiz yapan hastaların durumu, egzersiz yapmayanlardan çok daha iyidir.

Ameliyat olmam gerekecek mi ?

Büyük olasılıkla hayır. Bu hastalığın tedavisinde cerrahi girişimler pek az yer tutar. AS’li hastaların yaklaşık %6’sı kalça protezine gereksinim duyar. Bu protez sayesinde hastanın eski hareketliliğine kavuşması önemli ölçüde başarıyla sağlanır ve hasarlı eklemden kaynaklanan ağrı ortadan kalkar. Omurgalarında aşırı kamburluk ortaya çıkan pek az sayıdaki hastada, bu durumun düzeltilmesi için cerrahi girişim uygulanması gerekebilir.

Hangi ilaçları kullanmam gereklidir ?

AS tedavisinde temel amaç ağrının azaltılması, vücut pozisyonunun ve eklem hareketliliğinin korunmasıdır. Hastalar ağrı nedeniyle bazı hareketlerden kaçınırlar. Hastalığın doğası gereği, istirahat ağrıyı daha da arttırır ve ayrıca eklem hareketliliğinin azalmasına, vücut pozisyonunun bozulmasına yol açar. AS’li hastaların %80’inden fazlası ağrı, sertlik ve yangıyı azaltmak amacıyla steroid olmayan yangı giderici ilaçlar kullanırlar. Geceleri yatarken kullanılan ilaç, gecenin iyi geçmesini, sabah daha rahat kalkmasını ve sertliğin azalmasını sağlar. Gerekirse, gündüzleri ek bir doz da kullanılabilir. Ancak, bazı hastalarda bu ilaçların başta mide-barsak sistemi olmak üzere bazı yan etkileriyle karşılaşılabilir. Bu hastalarda ise, mide koruyucu ilaçlardan yararlanılır ya da sadece parasetamol gibi basit ağrı kesici ilaçlar önerilir. Bazı hastalarda, steroid olmayan yangı giderici ilaçlar yeterli olmaz. Bu hastalarda, sulfasalazin (Salazopyrin) ya da metotreksat gibi ilaçların tedaviye eklenmesi gerekebilir.

Unutmayınız ! İlaç tedavisinin temel amacı, ağrınızı azaltarak, hareketliliğinizin devamını ve böylece çalışmanızı, egzersizlerinizi daha rahat yapmanızı ve vücut pozisyonunuzu korumanızı sağlamaktır.

AS yaşamı tehdit eder mi ?

AS, hemen hemen hiçbir zaman yaşamı tehdit etmez.

Hastalık çocuklarımda ortaya çıkar mı?

Hasta olan baba ya da annenin HLA-B27 genini çocuklarına iletme olasılığı %50’dir. Ancak, bu geni taşıyan herkeste AS ortaya çıkmaz.

Siz hastaysanız, çocuğunuzda AS gelişme olasılığı %10; eğer çocuğunuzda HLA-B27 geni varsa %20’dir. Hasta dede ya da nineden toruna AS hastalığının geçme olasılığı ise %5’tir.

Eğer çocuğunuzda erken AS bulguları gelişirse, bu konuda uzman bir doktora danışmanız yerinde olacaktır.

AS ile birlikte olan başka hastalıklar var mıdır?

Psoriazis (sedef) adı verilen hastalık AS ile birlikte olabilir. Psoriaziste vücut derisi ve saçlı deride pullanmalar vardır. Psoriazis bazen farklı şekillerdeki eklem tutuluşlarına da yol açabilir. Klamidya adlı bir bakterinin yol açtığı ve cinsel ilişkiyle bulaşan bir enfeksiyon hastalığı olan nonspesifik üretrit olarak bilinen hastalık bazen Reiter sendromuna yol açabilir. Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı da AS ile ilişkilidir, ancak nedenleri bilinmemektedir. Bu iki hastalığın belirtileri kanlı ishal, ateş, kilo kaybı ve bazı hastalarda çevresel eklem tutuluşudur.

Kendimde AS olup olmadığından nasıl emin olabilirim ?

AS tanısı klinik bulgular eşliğinde, röntgen incelemelerinde karakteristik görünümlerin saptanmasıyla konur. Ancak, bazen başlangıçta röntgen bulguları henüz görülmeyebilir. Tanı koymada kan testleri pek yararlı değildir, ancak bu testler hastalığın aktivitesinin ve gidişini izlemede yararlıdır.

AS’in şifası var mıdır, tamamen iyileşir mi ?

Ne yazık ki hayır. Steroid olmayan yangı giderici ilaçlar ağrıyı azaltırlar, rahat bir uyku ve genel iyilik sağlarlar. Ancak, ilaç kullanmak tedavinin sadece bir bölümüdür. Uygun egzersizlerin yapılması AS tedavisinde çok önemli bir yer tutar. İlaçlar bu egzersizleri ağrısız olarak yapabilmenize yardımcı olur. Unutmayınız ! Tedavinin temeli egzersizlerdir.

Bu hastalık nasıl sonuçlanır, ne olurum ?

AS tüm hastalarda aynı gidişi izlemez. Hastadan hastaya farklılıklar gösterebilir. Genellikle, belirtiler yıllar boyunca gelir ve gider, çeşitli aralıklarla tekrarlar. Klasik olarak önce bel bölgesi sertleşir, sonra bu sertlik omurga boyunca yukarı doğru boyun bölgesine dek ilerler ve omurganız öne eğik bir şekilde hareketsiz kalır. Uygun tedavi edilmeyen bir hastada gelişecek klasik vücut pozisyonu, kalçalar ve dizlerde bükülme, omurgada (bel, sırt ve boyunda) hareketsizlik, sırtta kamburlaşma ve bombe bir karın şeklindedir. Bu kötü vücut pozisyonu, kötü görünüm yanısıra, günlük yaşamınızda birçok sorunla karşılaşmanıza neden olur. Eğer vücut pozisyonunuza özen gösterir, egzersizlerinizi düzenli olarak yapar ve önerilere uyarsanız ciddi sorunların önüne geçebilirsiniz.ORMAL BİR YAŞAM İÇİN

Eğer hastalığınızın gerekirdiği şeyleri iyi bir şekilde yaparsanız, günlük yaşantınızı normal bir şekilde sürdürebilirsiniz.

İş Hayatı

AS’li hastaların çoğunun iş hayatı normal insanlardan pek az farklıdır. Gerçekten, büyük çoğunluğu normal sürelerde çalışırlar. Bununla beraber, iş hayatınızda dikkat etmeniz gereken şeyler vardır.

İşteyken oturma ve ayakta durma sırasında omurganızın pozisyonuna özel dikkat göstermelisiniz. Masa başında çalışıyorsanız, doğru vücut pozisyonu için masa ve sandalyenizin yüksekliğini ayarlamalı, öne doğru eğik oturmamalısınız. Uzun süre oturmamalı ya da ayakta durmamalısınız. Eğer uzun süre aynı pozisyonda durmanız gerekirse, olabildiği kadar sıkça eklemlerinizi hareket ettirmeli ve esnetme hareketleri yapmalısınız. Yorucu işlerde çalışanların zaman zaman istirahat etmeleri yerinde olur. 20 dakika kadar sırtüstü ya da yüzükoyun yatmak, omurganın öne eğik pozisyonunu engellemek için çok yararlıdır. Hastalığınız ve işiniz birbirini kötü yönde etkileyen özellikler taşıyorsa, işiniz ya da çalışma koşullarınızda değişiklik yapmak gerekli olabilir.

Spor

AS’li olmanız fiziksel aktivitelerinizde önemli değişiklik yapmaz. Günde en az bir kez solunum egzersizlerini yapmak oldukça yararlıdır. Yüzme sizin için çok yararlı bir spordur. Yüzmenin tüm kaslarınız ve eklemleriniz üzerinde, yerçekimsiz yatay pozisyon nedeniyle, çok yararlı etkileri vardır. Solunum kapasitesini arttırıcı etkisi de çok önemlidir. Futbol, güreş, karate, voleybol, basketbol gibi sporlardan kaçınmanız daha doğrudur. Eklemlerinizi korumak için, tüm aktiviteleriniz sırasında kullanacağınız ayakkabıların tabanı, darbe emici özellikte olmalıdır.

Otomobil kullanmak

Uzun süre otomobil kullanmak ağrı ve sertlikte artmaya neden olabilir. Uzun yolculuklarda sık sık yürüyüş molalaro vermek çok önemlidir. Otomobil sürerken, uygun pozisyonunuzu korumak için belinize ve/veya kalçanızın altına küçük bir yastık yerleştirin. Koltuk başlığının da uygun pozisyonda olmasına özen gösterin. Eğer boyun hareketleriniz kısıtlıysa, ek aynalar kullanmanız görüş alanınızı arttırmak için yararlı olabilir.

Cinsel yaşam

AS normal koşullarda cinsel yaşamınızı bozmaz. Ancak yine de, kalça sorununuz varsa, omurga şekliniz önemli derecede bozulmuşsa ya da hastalığın alevli dönemindeyseniz, daha rahat ve doyurucu pozisyonlar bulmanız gerekebilir. Eğer yorgunluk sorun yaratıyorsa, aktivitelerinizi planlamanız ve düzenlemeniz gerekecektir. Bu sorunları eşinizle konuşmanız, sizi daha iyi anlamasını sağlayacaktır. İyi bir cinsel yaşam için iyi bir iletişim ve olayların gülünç yönünü görebilme yeteneği çok önemlidir.

Gebelik

Genellikle bilinen, gebeliğin AS’de bir problem olmadığıdır. Gebelik nedeniyle hastalıkta alevlenme ya da gerileme ortaya çıkmaz. Eğer ciddi kalça sorunu varsa, sezaryen ile doğum gerekli olabilir. Gebelik süresince bebeğin büyümesi, omurganın eğilmesine ve ayakta dururken ağrıda artmaya neden olabilir. Ağırlığı omurga üzerinden alıp yayan gebelik desteklerinin kullanılması yardımcı olabilir. Gebeliğin ilk 12 haftası ve son 4 haftasında yangı giderici ilaçların bırakılması uygundur. Emzirme döneminin sona ermesine kadar da, ilaç kullanımına yeniden başlanmaması iyi olur. İlaç kullanmak yerine, egzersiz programınızı arttırmayı deneyebilirsiniz. İlk 12 haftadan sonra, gebelik normal seyrediyorsa ilaç kullanmak yerine sıcak su havuzlarında yapılacak su banyolarının uygulanması yardımcı olabilir.AZIRATİK ÖNERİL

Pozisyon

Tüm gün boyunca ve gece, uygun vücut pozisyonunu korumalısınız. Kötü pozisyonda durmak hastalık nedeniyle kötü vücut pozisyonunun yerleşmesine neden olabilir. Uzun süre aynı pozisyonda kalmamaya ve vücudunuzu sürekli dik pozisyonda tutmaya özen göstermelisiniz.

Uygun bir sandalye kullanmak

Evde ve işyerinde kullanacağınız sandalyenin oturak yeri ve arkalığı sert olmalı, çökmemelidir. Arkalığı düz olmalı ve baş seviyesine dek uzanmalıdır. Omurganın ağırlığını azaltmak için, kol destekleri olan bir sandalye seçilmelidir. Belinizi sandalyeye rahatça yerleştirebilmeniz için, sandalyenin oturma yeri çok uzun olmamalıdır. Kalça ve diz eklemlerinizin doğru şekilde yerleşebilmesi için, sandalye yüksekliği uygun seçilmelidir. Alçak, yumuşak sandalyelere ya da kanepeye oturmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü, bunlar kötü pozisyona yol açabilir ve ağrıyı arttırabilirler. Çalışma masasının yüksekliği de öne eğik pozisyonda durmayı gerektirmeyecek bir şekilde ayarlanmalıdır.

Yatak ve yastık seçimi

Yatak sert olmalı, çökmemelidir. Yatağın altı bir kontrplak ya da suntayla desteklenmelidir. Eğer yeni bir yatak alacaksanız, satın almadan önce 20 dakika kadar yatarak denemeniz yerinde olacaktır. Kuştüyü bir yastık boynunuza iyi bir şekilde destek sağlayabilir. Yastık kalınlığı olabildiğince az olmalı, kalın yastık ya da fazla sayıda yastıkta yatılmamalı, yastık kalınlığı yavaş yavaş azaltılmaya çalışılmalıdır.

Günde 20 dakika sırtüstü ya da yüzü koyun düz bir şekilde yatın

Bu şekilde, omurganızın ağırlığını azaltmaya önemli ölçüde yardımcı olabilirsiniz. Gece uyurken de, sırtüstü ya da yüzükoyun uyuma alışkanlığı edinmek oldukça yararlıdır.

En kötü yatma şekli, yan ve bacaklar karına çekili halde yatmadır. Kalça ve diz eklemleriniz için, bu pozisyon oldukça sakıncalıdır.

Sıcak ya da soğuk uygulamalar

Farklı ısı uygulamaları ağrı ve sertliğin azaltılmasında yararlı olacaktır. Sabah ve/veya gece yatmadan önce yapılacak sıcak bir banyo ya da duş, özellikle birlikte germe egzersizleri de yapılırsa ağrı ve sertliği giderir. Yatakta sıcak su torbası ya da elektrikli battaniye kullanılabilir.

Eğer yangı gelişmiş bir bölgeniz varsa (bu bölge sıcak, kırmızı ve ağrılıdır), bu bölgeye günde birkaç kez 10-15 dakika süreyle soğuk uygulanmalıdır. bunun için, hazır soğuk paketler kullanılabileceği gibi, sulu şekilde buzluğa konup donması sağlanmış havlular da kullanılabilir. Gerek sıcak ve gerekse soğuk uygulamalarda uygulamaya bağlı deri yanıklarına karşı dikkatli olmak gereklidir.

Bel korsesi kullanmayın

Korse kullanmak kesinlikle doğru değildir. bunlar, omurgayı sert halde tutarak kötü etkili olurlar. Omurgayı bir korseyle hareketsiz kılmak, hareket etme yeteneklerinin daha da azalmasına neden olur.

Düzenli beslenin

Balık ve baklagiller gibi proteinden zengin besinler yiyin. Vitaminlerden zengin sebzeler ve önemli bir kalsiyum kaynağı olan süte beslenmenizde ağırlıklı olarak yer verin. Ancak, bunların yanısıra, fazla kilo almaktan da kaçının.

Alkol

Aşırı olmayan alkol tüketimi zararlı değildir. Ancak, hem alkol hem de kullandığınız ilaçlar midenize zararlı olabilir. Bu nedenle birlikte almamaya özen göstermelisiniz.

Sigara içmeyin

AS, akciğerlerin kapasitesini azaltabilir. Sigara içmek akciğer hastalıklarına eğilimi de arttırır. Bu nedenle, eğer içiyorsanız, sigarayı bırakmanız çok önemlidir.

Kırık-çıkıkçı, bel çeken şahıslardan uzak durun

Bu şahısların yapacağı herhangi bir şey, sizin için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu tip uygulamalara kesinlikle başvurmayın.

Alternatif tedavi yöntemleri

Akupunktur, aromaterapi gibi alternatif tedavi yöntemleri kullanılabilir. Ancak bunların alışılmış tedavilere üstünlükleri yoktur.

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

Fizik tedavi ve rehabilitasyon, hastalığınızın tedavisinde çok önemli yer tutar. Günlük egzersizleriniz ve korumanız gereken pozisyonlar size öğretilecektir.

Kalça ve omuzlarınız başta olmak üzere bazı önemli eklemlerinizin hareketliliğini arttırmayı da öğreneceksiniz. Hareketsizlik, kaslarınızın gücünün azalmasına ve boylarında kısalmaya neden olabilir.

Yapacağınız güçlendirme ve germe egzersizleri, kaslarınızın gücünün ve esnekliğinin korunmasında, arttırılmasında da çok önemlidir.

Egzersizlerinizi düzenli olarak yapma alışkanlığı edinmeniz çok önemlidir.

Günlük egzersizler, hastaların kendi kendilerine uygulayacakları tedavinin önemli bir yönüdür. Düzenli yapılan egzersizler, AS tedavisinde çok önemli bir yer tutar. Egzersizlerin iyi bir şekilde öğrenilmesi ve düzenli olarak yapılması gereklidir. Tüm egzersizler en az günde 1 kez, hatta daha iyisi 2 kez yapılmalıdır.

Akciğer kapasitesinin arttırılması için, tüm hareketler solunum egzersizleriyle birlikte uygulanmalıdır. Tüm hareketlerde, hareketi yaparken burundan derin nefes alıp, başlangıç pozisyonuna dönerken ağızdan üfleyerek nefes verilmelidir.

Unutmayınız !

Ağrılarınızın olmadığı dönemlerde egzersizlerinizi kesinlikle bırakmamalısınız.

Evlenmeden once neler yapmamiz gerekir?

Niçin evleniriz ;Temelde hepimiz başka insanlarla iletişim kurmayı arzu ederiz. Olgunlaştıkça da bu his bizi yakından ve derinden sevecek bir kişiyi özleyip, aramaya iter. Almakta vermekte sevginin olmazsa olmaz bölümleridir. Biri olmadan öteki pek uzun ömürlü olmaz. Evlenmenin temel nedenlerinden bir tanesi beraberlik,birine sahip olmak ve birine ait olmak duygusu, bundan doğan yakınlık, can yoldaşlığı, istenmek, anlaşılmak, çocuk sahibi olmak, kendi düzenini kurmaktır. Bunlar vazgeçilmez duygusal öğelerdir. Yine bunlar cinselliği yalnızca fiziksel yönden değil, ruhsal yönden de tamamlar.

Özellikle kadınlar yıllar yılı evlenmeyi ve cinsel ilişkide bulunmayı dört gözle beklerler. Daha çocukluklarından beri her türlü yaşam sorununun evlenince çözümleneceğine inanırlar, ama beraberlik güzel duyguların yanı sıra birçok sorumluluğu ve sıkıntıyı da beraberinde getirir. Evlilik kişilerin bundan sonraki yaşamlarında beraberce kullanacakları sınırlı bir kredidir. Bunu ilk günden tüketebilir ve ya mantık, saygı ve sevgi doğrultusunda bir ömür boyu mutlu olarak kullanabilirsiniz. Cinsellikte bu beraberliğin vazgeçilmez bir parçası ve tamamlayıcısıdır.

Beraberlikte ilk cinsel ilişkinin kusursuz geçmesi gerektiğine inanmışızdır. Oysa bu inancın tam tersine ilk gece gerginlik ve korku içinde geçer. Yeni beraber olan çiftlerin ilk gecelerini birtakım olumsuz duygular içinde olduklarını ve korkularını gizlemek istemeleri de gerginlik ve baskıları daha da arttırır.

Yetersiz cinsel eğitim, daha önceden bilinmeyen ama evlilik süresinde ortaya çıkan çeşitli sağlık sorunları zaten var olan ekonomik sorunlara, toplumsal baskılara ve olumsuzluklara eklenirse cinselliği yok etmeye başlar. Bu yüzden evlilik öncesi bazı hazırlıkları yapmak kişilerin bu olabilecek negatifliklerden uzaklaştırır.

Bunlar nelerdir ;

En önemlisi her iki tarafın evlilik öncesi muayeneye gitmeleridir Erkeğin ve kadının cinsel bir anormalliği yani sağlıklı bir cinsel yaşantıyı engelliyecek problemleri var mı, varsa ve mümkünse bunun düzeltilmesi.

Herhangi bir bulaşıcı hastalık var mı ( sarılık, cinsel yolla geçen bir hastalık, aids ve bu gibi ) varsa gerekli önlemleri alınıp, tedavi edilmesi .

İleride sorun olabilecek herhangi bir sağlık problemi var mı. ( Gizli şeker, kalp hastalığı, hormonal bozukluk gibi )

Bebek sahibi olmayı engelliyecek bir sebep var mı ? Erkeklerde evlenmeden önce sperm sayımı yaptırılması, kadında yumurtalıkların ve hormonal düzenin kontrol edilmesi.

Gebelik esnasında sorun yaratabilecek kan uyuşmazlığı, kadında toksoplasma( çiğ etten geçip kırsal alanlarda yaygın bir enfeksiyondur ) gibi gebeliğin ileri ki aylarında bebeğin ölümüne sebep verebilecek bir enfeksiyonun var olup olmadığının araştırılması gerekir.

Kan uyuşmazlığı kan grubu ile değil kanınızda ki Rh faktörü ile ilgilidir.

Yalnızca kadının Rh negatif, erkeğin ise Rh pozitif olduğu durumlarda oluşabilir.

Kadın Rh pozitif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok

Kadın Rh negatif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok

Kadın Rh pozitif , erkek Rh pozitif uyuşmazlık yok


Kan uyuşmazlığının varlığının bilinmesi gebelik öncesinde veya gebeliğin başlangıcında gerekli tedbirlerin alınarak ortaya çıkabilecek rahatsız edici durumları engeller.

6. Çiftlerin ailelerinde ve ya kendilerinde kalıtsal ( doğumla geçen ) bir hastalık ve ya anormallik var mı varsa bunların derecelerinin araştırılması , değerlendirilmesi eğer riziko payı varsa oluşacak gebeliklerin titizlikle takip edilmesi gerekir.

Özellikle akraba evliliklerinde genetik danışmanın alınması ( bunu hekiminizin tavsiye ettiği bir yerde ve ya hastanelerin genetik bölümlerinde yaptırabilirsiniz )

Akraba evliliklerinde sakat çocuk olmasının nedeni basit olarak şöyle izah edilebilir ;

Her insanın yapısında var olan ama bulunduğu şekli ile kişide ciddi rahatsızlıklar yaratmayan birtakım anormallikler vardır ( teknik olarak herkesin genetik şifresinde ki bazı yerlerde zararsız bozukluklar vardır ) aynı sülaleden gelen kişilerde bu bozuklukların aynı yerlerde olma olasılığı fazladır. Doğacak bebeğin yapısını oluşturacak formülün yarısını anneden yarısını da babadan alacağı için aynı kökenden gelen kişilerin her ikisinin de vereceği formülde aynı yerde bozukluk olma olasılığı yüksektir. Ve böyle bir bozukluk olursa verilen şifrede aynı yerde bozukluk olacağı için ciddi sakatlıklar görülecektir.

Teknik olarak her iki taraftan gelecek genetik şifre bozukluklarının aynı yerde ise çocukta o basamaktaki gen tamamen bozuk olacaktır.

Evlilik öncesi cinsel eğitim ve danışma almak oluşabilecek korku ve yanlışlıkları ve bunların getirebileceği cinsel isteksizlikleri ve problemleri ortadan kaldıracaktır.

Unutmayınız ki yaşanan her şey iz bırakır.

Evli çiftlere bir önerimizde birbirlerini iyice tanıyana kadar çocuk sahibi olmamaları. Bunun içinde bir hekime danışarak en uygun doğum kontrol yöntemini cinsel hayatlarına başlamadan önce uygulamalarıdır. Gebe kalma korkusu altında kadın rahat bir cinsellik yaşayamaz.

Sonuç olarak yukarıda saydığımız olumsuzlukların var olması birbirini seven iki insanın bir araya gelmesi için engel teşkil etmeyebilir. Bunların önceden bilinmesi eğer mümkünse gerekli tedavilerin yapılması ve tedbirlerin alınması faydalıdır.

Bilinmeden evlilik sırasında ortaya çıkması ve ya getirebileceği tamiri mümkün olmayan

sonuçlar büyük hayal kırıklıkları, olumsuzluklara hatta ilişkinin bitmesine neden olur.

Bu gibi rahatsız edici olaylarla karşılaşmamak için önerilerimize uymanızı ve hekim kontrolünde sağlıklı bir cinselliğe adım atmanızı öneririz.

Agrili Cinsel İliski(Disparoni)

Nedir...?

Cinsel ilişki sırasında ya da sonrasında acı duyulması disparoni olarak adlandırılır. Erkekleri de etkileyebilmekle birlikte genellikle kadınlarda görülür. Disparonisi olan kadınlar sıklıkla vajina, klitoris ve labialarda (iç ve dış dudaklar) ağrı duyabilirler. Disparoni nedenleri çok olmakla beraber hemen hepsi tedavi edilebilir niteliktedir. Yaygın sebepler şunlardır ;

Lubrikantların yokluğuna bağlı olarak gelişen vajinal kuruluk

Atrofik vajinit (sıklıkla menopoz sonrası kadınlarda görülen vajinal mukozanın incelmesi durumu)

Bazı ilaçların yan etkileri (örneğin antihistaminikler ya da tamoksifen )

Sentetik iç çamaşırları, spermisitler (gebeliği önleyici maddeler) ve vajinal yıkama materyallerine karşı oluşan alerjik durumlar

Endometriozis: uterusun en iç tabakası olan endometriumun normal yeri dışında pelvis içinde, farklı yerlerde de bulunması ve büyümesi nedeniyle, başta kısırlık olmak üzere pelvik ağrı ve disparoni ile seyredebilen hastalık

Vulvo - vajinal vestibülit

Vajinal bölgeyi etkileyen cilt hastalıkları

Üriner sistem hastalıkları,vajinal mantar hastalıkları,cinsel yolla geçen hastalıklar

Psikolojik travma (özellikle çocukluk yaşlarında olmakla birlikte ergenlikte de yaşanmış olan cinsel taciz veya benzeri ruhsal travmatik olaylar)


Belirtiler...

Disparonisi olan kadınlar vajina girişinde yüzeysel bir acı duymakla birlikte, penisin daha ileri girişlerinde daha derin acı duyabilirler. Bazı kadınlar genellikle bu acının verdiği korku ile ilişki sırasında, vajinal kasların, penisin içeri girmesine engel olacak kadar sıkı şekilde kasılmasıyla seyreden ve vajinismus denen klinik tabloya maruz kalabilirler.

Teşhis...

Disparoninin teşhisi tipik olarak sizdeki belirtilere bağlıdır. Tıbbi ve seksüel hikayenizle birlikte jinekolojik muayenenin de yardımıyla doktorunuz bu şikayetlerinizin nedenini bulmaya çalışacaktır.

Acının, genital organlara dokunmakla mı yoksa erken ya da derin penetrasyonla (girişle) mı oluştuğunu ayırt etmek, nedeni bulmak için önemli bir anahtardır. Doktorunuz acının yeri, süresi ve ilişki sonrasında ne kadar sürdüğünü de soracaktır. Ayrıca şu sorular da doktorunuz tarafından sorulabilir ;

Daha önceleri, seksüel hayatınızda hiç ağrılı bir cinsel ilişki deneyiminiz oldu mu ? veya en başından beri tüm cinsel ilişki deneyimleriniz ağrılı mı idi ?

Hiç uygun bir kayganlaştırıcı kullandınız mı ve eğer kullandıysanız ağrıda azalma oldu mu ?

Seksüel hayatınızla ilgili bilgiler (özellikle cinsel yolla geçen hastalıklar konusunda riskli deneyimleriniz oldu mu ?)

Daha önce hiç cinsel tacize uğradınız mı ? ya da bir şekilde cinsel organlarınız travmaya maruz kaldı mı ?

Eğer orta yaşlarda iseniz ve düzensiz adet sikluslarınız(dönemleriniz), sıcak basmaları veya vajinal kuruluk şikayetleriniz de varsa muhtemelen atrofik vajinit hastalığı olabilir (menopoz sırasında östrojen hormonunun azalmasına bağlı olarak vajinal mukozanın incelmesi).

Eğer yeni anne olmuşsanız ve bebeğinizi emziriyorsanız, emzirme olayı da vajinal kuruluk ve buna bağlı olarak disparoniye neden olabilir.

Bu fizik muayene sırasında doktorunuz vajinanızı kuruluk, yangı ve özellikle mantar ve herpes başta olmak üzere enfeksiyonlar, genital siğiller ve varsa yara izleri açısından değerlendirecektir. Ayrıca doktorunuz endometriozise ait olabilecek pelvik bir kitle ya da hassasiyet olup olmadığını anlamak için bimanuel (iki elle) muayene ile iç genital (üreme organlarıyla ilgili) organları da değerlendirecektir. Ve eğer gerek görürse bu şikayetlerinizin artmasına neden olabilecek, cinsel taciz, travma ya da anksiyete gibi konular için başka bir uzmanla konsültasyona gidebilir.


Ne kadar beklenmeli...?

Şikayetlerinizin süresi tamamen altta yatan nedene bağlıdır. Eğer uygun olmayan bir lubrikant kullanımı nedeniyle oluşan bir vajinal kuruluk sözkonusu ise daha uygun birini kullanmakla belirtiler hızla gerileyecektir. Eğer vajinal kuruluğun nedeni atrofik vajinit ise bir ya da iki haftalık lokal-vajinal bir östrojenli krem kullanımı ile düzelecektir. Eğer bir üriner enfeksiyon ya da vajinal mantar hastalığı mevcutsa, bir haftalık bir antibiyotik tedavisi ile enfeksiyonla birlikte disparoni de yok olacaktır. Eğer cinsel yolla geçen bir hastalığa maruz kalmış olmanız nedeniyle disparoni varsa bunun tedavisi de antibiyotik ile olacak ama muhtemelen biraz daha uzun sürecektir. Disparoninin nedeni liken planus veya liken skleroz gibi bir cilt hastalığı ise steroidli kremlerle tedavi uygulanacaktır ancak bu da uzun bir süre alabilir. Eğer disparoni aylar hatta yıllar gibi uzun bir süreden beri varsa muhtemelen olaya psikolojik faktörler de eklenmiştir ve bu durumda belirtiler daha da artmadan uzun süreli bir terapiye ihtiyacınız olabilir.

Korunma...

Cinsel taciz ya da travma gibi bazı disparoni nedenleri elde olmasa da diğer disparoni nedenlerinden önlemler almak yoluyla korunmak mümkündür;

Sıkı giysiler giymeyerek, pamuklu iç çamaşırı kullanarak, hijyenik faktörlere daha dikkat ederek (sık iç çamaşırı değişmek ve genital bölgeyi mümkün olduğunca terden ve nemden uzak tutmak gibi) ve yüzme sonrasında ıslak mayonuzu değiştirerek vajinal mantardan büyük oranda korunabilirsiniz

Üriner enfeksiyonlardan korunmak için ve cinsel ilişki sonrasında mümkünse işeyiniz ve tuvalet sonrası cinsel organınızı önden arkaya doğru siliniz.

Cinsel yolla geçebilen hastalıklardan sakınmak için öncelikle tek eşliliği tercih ediniz veya mutlaka prezervatif kullanınız.

Vajinal kuruluk varsa uygun bir lubrikant kullanınız ve eğer kuruluk atrofik vajinit gibi bir duruma bağlıysa tedavisi yoluna gidiniz.

Eğer endometriozis varsa ilişki sırasında derin penetrasyondan (girişlerden) kaçınınız ya da nispeten daha az ağrılı olan adet sonrası ilk ya da ikinci haftalarda cinsel ilişkiye giriniz.


Tedavi...

Tedavi, disparoni yapan nedene bağlıdır ;

Rahat ve sorunsuz bir cinsel ilişki için klitoral uyarının yeterince fazla olmasına dikkat edin ve uygun bir lubrikant kullanın

Vajinal mantar enfeksiyonları için antifungal(mantara karşı) ilaçlar kullanın

Üriner sistem hastalıkları ve cinsel yolla geçen hastalıklar için uygun antibiyotik kullanın

Ağrılı yangılardan kurtulmak için uygun oturma banyoları tatbik edin

Vajinal bölgedeki cilt hastalıklarının tedavisi hastalığa göre çeşitlilik gösterir (örneğin likenlerde steroidli pomat kullanılır)


Ne zaman doktora başvurmalısınız..?

İlk birkaç cinsel ilişki deneyimi bazen pek de rahat olamamakla birlikte asla acı verici olmamalıdır. Eğer ilişki sırasında ya da sonrasında ani bir ağrı olmuşsa mutlaka doktorunuza görünün. Cinsel ilişkide duyduğunuz ilk ağrı sonrasında hemen doktora başvurmanız, cinsel ilişkinin ağrılı bir iş olduğu şeklindeki yanlış bir fikrin, saplantı olarak bilinç altında yer etmesine izin vermemek açısından önem taşımaktadır.

Takip...

Disparoninin nedenlerinden bir çoğu ilaçlarla tedavi edilebilecek olan fiziksel durumlardır. Buna rağmen, uzun süredir disparonisi olanlar ya da cinsel taciz veya travma nedeniyle disparoni hatta vajinismus gelişmiş olan kadınlar daha uzun ve ayrıntılı takip ve tedaviye gereksinim duyabilirler.

18 Ocak 2009 Pazar

Erken Bosalmada Tedavi

Yüzyılımızın başında dünyanın en önde gelen cinsel bilimcisi olan Havelock ELLIS’in yaşamı boyunca erken boşalma sorunundan kurtulamadığını bilirsek, tedavinin ne denli anlamlı bir süreç olduğunu da görebiliriz.

Erkeklerin boşalmayı kontrol etmeleri tıpkı bisiklete binmek gibidir, öğrenene kadar sıkıntı çekerler ama bir kez öğrendiler mi bir daha unutmazlar
Sonu belirsiz ve zaman sınırlaması olmayan bir cinsel aktiviteye erkekler yönlendirilmelidir. Böylece çiftler arasındaki yakınlık en yüksek düzeye çıkar ve bu yakınlık süreklilik kazanır. Örneğin buz pateniyle dans ederken, buz pistini sınırlayan hiçbir başlangıç ve varılacak son nokta veya bir işaret yoktur. Çiftler özgürce dans ederler. Önemli olan o anı yaşamaktır. Cinsellikte de önemli olan son noktayı düşünmeden telaşsız bir şekilde şimdiye ve duygularımıza yoğunlaşmaktır. Ayrıca yoğunlaşırken bedenimizin serbestçe hareket etmesine olanak tanırsak, cinsellik doğal bir şekilde gerçekleşir. Aksi taktirde “nasıl cinsel birleşme olmalıdır” kavramını tanımlayan toplumun genelinde kabul görmüş cinsel mitlere uygun bir şekilde hareket edersek, ani bir boşalma kaçınılmaz olacaktır. Boşalma bir ateşleme mekanizmasıdır. Ateşleme başladığı zaman hiç kimse hiçbir onu durduramaz, bastıramaz, geciktiremez, denetim altında tutamaz. Yapılması gereken şey, ateşlenme noktasına gelmeden sistemi yavaşlatmak, durdurmak veya kontrol altına almaktır. Bu nedenle erken boşalmanın tedavisinde boşalma süresini uzatmak değil, kişiyi telaşsız bir birleşmenin getireceği sonsuz yakınlık duygusuna ulaştırmak, zamansız bir şekilde cinsel birleşme becerisini ve kalıcı olarak boşalma refleksi üzerinde istemli denetim sağlamayı öğretmek esas olmalıdır. Erkeğin ne kadar sürede boşaldığından çok, boşalmanın istendiği zamanda olması için; düşük uyarım ve heyecan düzeyinde cinsel aktiviteye devam edilmeli, aşırı heyecanlanıldığında sakinleşene kadar beklenmeli ya da yavaşlamalı ve sakinleştikten sonra yeniden cinsel aktiviteye başlanmalıdır. Bu sayede cinsel heyecanı arttırıp azaltma becerisini kazanıp, istemeden doruğa ulaşılan o noktadan uzak durma öğrenilebilir. Ama bu süreç içinde boşalmayı kontrol etmeyi öğrenirken “sabırsız” olunmamalıdır. Çünkü önemli olan heyecan düzeyi arttığında geri çekilmek gerektiğini anımsamaktır. Erken geri çekilmek, geç kalmış olmaktan her zaman daha iyidir. Boşalmayı kontrol etmeyi değil, boşalmanın istem dışı bir şekilde gerçekleştiği kaçınılmazlık noktasına ulaşmamak için heyecan düzeyimizi kontrol etmeyi öğrenmeliyiz. Bu durum üzerinde şelale bulunan bir ırmakta kayıkta kürek çeken bir kişiye benzetilebilir. Tecrübeli kayıkçı ırmağın durgun sularında kalır, şelaleye fazla yaklaşmaz. Tecrübesiz kayıkçı şelaleye fazla yaklaşırsa kayığın üzerindeki kontrolünü tamamıyla yitirebilir. Eğer kayıkçı şelaleyi aşmayı amaçlamıyorsa yani henüz boşalıp orgazm olmak istemiyorsa, deneyimleri ona, ırmağın durgun sularında kalmayı yani heyecan seviyesini kontrol etmeyi öğretecektir. Bu yöntemin, heyecan seviyesini kontrol etme yeteneğini ortaya çıkarıp geliştirebilmek için cinsel aktivitenin yeterince uzatılmasına olanak tanır.

Tedavide;

-sebebin açığa çıkarılması,
-endişelerin giderilmesi,
-sık cinsel ilişkide bulunarak cinsel gerilimin azaltılması,
-cinsel birliktelikte birden fazla ilişki sayısı,
-ilişki öncesi mastürbasyon yapılması,
-erkeklerin boşalma olmaksızın en az bir saat süreyle sevişmeye motive edildiği carezza yöntemi,
-cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanılması,
-soluk almanın kontrol edilmesi esasına dayanan pranayama tekniği,
-lokal anestezikli kremlerin penis başına sürülmesi bazen işe yarayabilir.
-sebebin açığa çıkarılması,
-endişelerin giderilmesi,
-sık cinsel ilişkide bulunarak cinsel gerilimin azaltılması,
-cinsel birliktelikte birden fazla ilişki sayısı,
-ilişki öncesi mastürbasyon yapılması,
-erkeklerin boşalma olmaksızın en az bir saat süreyle sevişmeye motive edildiği carezza yöntemi,
-cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanılması,
-soluk almanın kontrol edilmesi esasına dayanan pranayama tekniği,
-lokal anestezikli kremlerin penis başına sürülmesi bazen işe yarayabilir.

BOŞALMAYI GECİKTİREN CİNSEL POZİSYONLARI KULLANMA

Cinsel birleşme anında erkeğin pozisyonunun boşalma üzerine etkisi vardır. Bu yüzden bazı pozisyonlarda boşalma daha hızlı olmaktadır. Erkeğin üstte olduğu klasik cinsel birleşme pozisyonu (misyoner pozisyonu) boşalmanın geciktirilmesi için elverişli bir pozisyon değildir. Erkeğin daha rahat olduğu, kolay gevşeyebildiği ve efor harcamadığı kadını kucağına aldığı veya sırt üstü yerde yattığı pozisyonda erkek boşalmasını daha rahat kontrol edebilir. Ayrıca bu pozisyonlarda kadınlar daha hızlı ve rahat orgazma ulaşabilirler.

ÇİN TEKNİĞİ
Eski çağda Çinli erkekler tarafından bulunan bir yöntemdir. Erkek boşalacağını anladığı zaman sol elin baş ve orta parmaklarıyla, testis ve anüs arasında kalan bölgeye derince bastırır. Bu arada nefesini ona kadar sayarak tutar ve verir. Bir iki kez tekrarlandığında bu yöntemle boşalma ertelenebilmektedir.

DÜŞÜNCELERİ KULLANMA
Zamansız bir boşalmayı engellemek için o an başka şeyler düşünmeye çalışılmasıdır. Örneğin ona kadar sayın, o gün kahvaltıda ne yediğinizi düşünün ya da günlerden hangisi olduğunu hatırlamaya çalışın. Fakat şunu da eklemek doğru olur: Boşalmayı geciktirmek için düşünceleri başka konulara yöneltmek ve tamamıyla önemsiz şeylerle yormak, erkeğin cinsel gücü üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğinden pek tavsiye edilmez. Çünkü cinsel ilişki sırasında başka şeyler düşünmek, gerektiği anda boşalmanın oluşmasını da engelleyebilir ve zamanla iktidarsızlık da ortaya çıkabilir.

Yukarıdaki yöntemler denenmesine rağmen erken boşalma eşlerin biri veya her ikisi için dayanılmaz bir cinsel sorun halini gelirse aşağıdaki tedavi seçeneklerine geçilmelidir:

CİNSEL TERAPİ
Cinsel terapiler; bir cinsel terapistin kontrolünde eşlerin birlikte yerine getirebileceği uygulamalardır. Bu uygulamalar eşlere tarif edilerek “ev ödevi” şeklinde yapmaları istenir. En sık olarak “sıkma tekniği” ve “dur-başla tekniği” kullanılır. Bazı vakalarda erken boşalma derinlerdeki bir ruhsal çatışmadan veya depresyondan kaynaklanıyor olabilir. Bunların açığa çıkarılması, “psikoterapi” uygulanması veya depresyonun tedavisi erken boşalmayı ortadan kaldırabilir. Cinsel terapi ile tedavinin erken boşalmada başarı oranı çok ama çok yüksektir.

Cinsel terapide danışanlara, temel hedefi, erkeği heyecanını kontrol etmeyi öğrenmeye yönlendirmek olan 12 haftada toplam 24 saatlik “cinsel heyecan üzerinde istemli kontrol kazanma” eğitim programında aşağıdaki tavsiyelerde bulunulur:

-Partnerinizle birbirinize önce cinsel olmayan beden masajı yapın. Daha sonra cinsel masaj yapın.
-Ön sevişme, cinsel birleşme yada kendi kendini uyarma gibi istediğiniz cinsel aktiviteyi yapmakla başlayın.
-Ön sevişmeyi uzun tutun.
-Cinselliğin bir başlangıcı, ortası veya sonu olduğu düşüncesinden uzak durun.
-Yavaşça soluk alıp verin.
-Ruhunuzu kemiren “telaş” duygusunu tamamıyla dağıtın.
-Öpüşme ve sevişme gibi cinsel aktivitelerin ve hareketlerinizin yavaş olmasına çok dikkat edin.
-Düşük uyarım ve heyecan düzeyinde cinsel aktiviteye devam edin.
-Aşırı heyecanlandığında kontrolünü yitirmemek için gerektiğinde sakinleşene kadar bekleyin ya da yavaşlayın.
-Yavaşladığınızda veya durduğunuzda derin soluklar alın, gevşeyin, sakinleşene kadar bekleyin.
-Rahatlayıp gevşedikten ve sakinleştikten sonra, daha fazla yavaş olmaya özen göstererek yeniden cinsel aktiviteye başlayın.
-Sevişme pozisyonu, cinsel uyarım şekli, bedenlerin birbirine dokunuş şekli, sevişme deviniminin ritmi gibi uyguladığınız hareketleri değiştirin.
-Bedeninizi partnerinizle uyum içinde hareket ettirmeye çalışın.
-Şimdiye yoğunlaşın ve o anı duyumsayın.
-Duyumsadığınız cinsel heyecanın tamamıyla kontrolünüz altında olduğuna eminseniz, hızınızı kademeli olarak yavaşça arttırın.
-Eğer yeniden çok fazla heyecanlandığınızı hissederseniz, tereddüt etmeden durun. Gerektiğinde durup yeniden başlayın.
-Hiç durmanızı gerektirmeyecek bir hız yakalamaya çalışın. Ama dönüşü olmayan boşalma noktasına yaklaştığınızı hissettiğiniz anda durmaktan kaçınmayın.
-Cinsel heyecanı arttırıp azaltma becerisini kazanıp, istemeden doruğa ulaşılan o noktadan uzak durmayı öğrenin.
-Boşalmayı kontrol etmeyi öğrenirken “sabırsız” olmayın. Çünkü zamanla sezgilerinizle bunu otomatik olarak yapmaya başlayacaksınız. Örneğin futbol maçında her atakta bir gol atılsa, bu durum, ne denli eğlenceli ve heyecan verici olurdu ki? Benzer bir şekilde cinsel deneyimlerimizi de kusursuz bir şekilde kontrol edebilseydik, cinsellik, var olan bütün doğallığını ve heyecanını yitirirdi. Kontrol hiçbir zaman kusursuz olmayacaktır. Unutmayın cinsel heyecanı kontrol etme becerisi bir sanattır.
-Boşalmayı kontrol etmeyi değil, boşalmanın istem dışı bir şekilde gerçekleştiği kaçınılmazlık noktasına ulaşmamak için heyecan düzeyimizi kontrol etmeyi öğrenmeliyiz.
-Uygulama becerisini ise; duygularınızı bastırarak, engelleyerek veya göz ardı ederek değil, tam tersine duygularınızın farkına vararak kazanacaksınız. Çünkü duygularınızı göz ardı etmek veya fethetmeye kalkışmak, insanın kendini kontrol etme yeteneğini ve özgürlüğünü yok edebilir. Aksine cinsel aktivitelerin ortaya çıkardığı güzel duyguları ve cinsel hazzı ne denli içimizde hissedersek, kendimizi o denli kontrol edebiliriz. Ne zaman yavaşlayıp ne zaman da hızlanacağımızı daha iyi anlarız.

Bununla birlikte, bir erkek, boşalmayı kontrol etmeyi yüksek bir uyarım düzeyinde öğrenmeye kalkışırsa, yaşadığı deneyimin boşalma ile yarıda kalması tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Çünkü her erkek boşalmanın olduğu kaçınılmazlık noktasında duygularını kontrol edemez.

Cinsel heyecan üzerinde istemli kontrol kazanma eğitim programıyla eşler; kendilerini kontrol etme becerilerini arttırabilir, birbirlerinin cinselliklerini keşfedebilir, cinsel tepkilerini öğrenebilir, eğlenebilir, gerginliklerini hafifletebilir, cinsel yaşamlarına ayrı bir tat katabilir, birbirlerini kızdırıp şaşırtabilir, güven kazanabilir ya da aralarındaki yakınlığı ve iletişimi arttırabilirler. Ayrıca erkeklerin fiziksel ve zihinsel duyumlara duyarlılığı azalır ve boşalma refleksinin gerçekleştiği eşik düzeyi yükselir. Böylece boşalmanın gerçekleşmesi için çok daha fazla cinsel uyarıma gereksinim olur.

1 Ocak 2009 Perşembe

ilk gece korkusu

Balayı İmpotansı adı verilen ve halk arasında ilk gece korkusu olarak bilinen durum, yeni evlenen bazı çiftlerin ilk cinsel girişim denemelerinde başarılı olamamasıdır. Bu sorunu iki yönde incelemek gerekir…

1) Erkekten Kaynaklanması:

Erkeğin, özellikle ilk cinsel ilişki girişimi gerdek gecesi olacaksa, böyle bir durum başarılı olup olamayacağı kaygısına neden olur. O güne kadar hiçbir sertleşme sorunu olmayan erkek, bu tedirginlikle başarısızlık korkusu (Performans anksiyetesi) yaşar ve bu heyecanla da sertleşme sağlayamaz. Erkek o gece kendini ispatlamak zorunda bırakıldığında bu yoğun stres altında başarısızlıklar da yaşanabilir.

Bu durum devamında da bir cinsel stres haline gelebilir. Tam da bu noktada eşinin ve veya çevrenin olumsuz etkisi, beklentilerin karşılanmadığı hissiyle özgüveninin de yitirmesine sebep olur ve kısır döngüye girerek, aylar boyu sertleşme sağlayamaz.

PERFORMANS ANKSİYETESİ NEDİR?
Performans anksiyetesi, özellikle cinsel bilgi ve deneyimi yeterli olmayan kişilerde bir kez yaşanan sertleşme güçlüğünün ardından bile ortaya çıkabilen, sıklıkla geçici ve hafif olarak yaşanan bir durumdur. Kişi, her seferinde yine sertleşme sağlayamayacağı ya da sağlasa bile sürdüremeyeceği, ve eşinin tatmin olmayacağı gibi takıntılarla meşgul hale gelir. Daha cinselliği düşünmeye başladığı anda, asıl odaklandığı konu zevk almak ya da doyuma ulaşmak değil, ‘başarıya ulaşmak’ haline gelir.

TEDAVİ YÖNTEMLERİ NEDİR?
Bu durum psikolojik kaynaklıdır diye düşünülebilinir. Eğer o güne kadar da erkeğin sertleşme sorunu zaten vardıysa, bu durum ise organik bir etkendendir denebilir ve ayrıntılı tanı yöntemlerine başvurulması gerekir. Psikolojik kaynaklı balayı impotanslarında öncelikle ağızdan alınan ilaçlar denenir ve başarılı da olunur. İlk ilişki gerçekleştikten sonra bir iki ilişki için de bu ilaçlardan yardım alındıktan sonra artık ilaca gerek kalmaz. Erkek özgüvenini kazanacak ve her şey normal hale gelecektir. Bazen ilaçlar yeterli olmazsa, penise yapılan enjeksiyonlarla ereksiyon sağlanır. Ancak eskiden beri var olan sertleşme sorunlarında organik yönden incelemeden sonra uygun görünen tedavi alternatiflerinden biri uygulanabilir.

2) Kadından Kaynaklanması:

O güne kadar hiç ilişkide bulunmamış genç kız, ilk ilişkide canının acıyacağı ve bir kanama olacağı korkusuyla gerdeğe girer. Bu kaygı ve korku nedeniyle de kendisini kasmaya ve ilişkiye izin vermemeye başlar. Bu duruma vaginismus denir ve tıpkı erkekte olduğu gibi kadında da aynı mantıkla kısır döngüye kadar gidebilir. Eşinin böyle bir durumuyla karşı karşıya gelen erkekte de bir süre sonra psikolojik etkiyle sertleşme sorunu veya cinsellikten uzak durma eğilimi başlar ve hem kadının hem de erkeğin tedavi edilmesi gereken bir sürece sebep olur.

VAJİNİSMUS NEDİR:
Cinsel ilişkiye izin vermeyecek biçimde vajen ön kısmının istemsiz kasılmasıdır. Cinsel tedavi kliniklerine başvuranlar arasında %12-17 vajinismus tanısı konulmaktadır. Durumsal anksiyete, istemsiz adale kasılması, seksüel uyarılmada problemler, vajinal kayganlıkla ilgili problemler ve cinsel isteksizlik, cinsel bilgi eksiklikleri vajinismus sebebi olabilir. Bazen sonradan enfeksiyonlar, ameliyatlar gibi fiziksel sebeplerle gelişen ikincil vajinismus vakaları da görülebilmektedir. Vaginismus, psikolog veya psikiyatristlerin bazen de jinekologların tedavi etmesini gerektirebilir.

Sıklıkla görülen bir durum çiftlerin bazen bu olumsuzluğu kabullenip hiç doktora başvurmamasıdır. ilk girişimdeki başarısızlıktan sonra her iki çiftte genellikle sorunun geçici olduğunu ve çözüleceğini düşünür. Daha sonraki girişimlerde de ilişki gerçekleşmeyince kadında sıkıntı, gerginlik , kadınlığında eksiklik olduğu düşüncesi ortaya çıkmaya başlar. Erkek ise eşi tarafından istenmediği, reddedildiği duygularına kapılmaya başlar. Bu nedenle uzmanların önerisi en azından 1 hafta kadar bekleyip, sorunu kendi başlarına çözemezlerse profesyonel yardım almalarıdır.

uykuda orgazm

Uykuda cinsellik yaşanabildiği ve sonucunda orgazma ulaşılarak boşalma oluştuğu bilinmektedir. Bu olay sadece erkeğe mahsus olmayıp kadınların da yaşayabildiği bir deneyimdir. Dr. Kinsey ve ekibinin yaptığı araştırmalar, ilk aydınlatıcı adımlar olmuştur. İrade dışı, uykuda orgazmlar özellikle erkeklerde çoğunlukla cinsel rüyalarla birlikte gerçekleşir. Uyku sırasında rahatlama sağlandığı ve vücut relaks duruma geçtiği için bilinçaltı dilek ve arzularımız rüya olarak ortaya çıkarlar. Bu rahatlama, çoğunluğun ve özellikle kadınların, uykuda çok daha hızlı boşalmalarınada neden olur.Bugün uykuda orgazmın esasında cinsel yoksunluk durumlarında “doğal” bir ihtiyaç giderme yolu olduğuna inanılır. Oysa Kinsey’in raporları bunun doğru olmadığını göstermektedir. Buna göre, örneğin haftada birkaç kez cinsel birleşmeyle orgazm imkanını bulamayan bir kadının uykusunda yaşadığı orgazm sayısı, yılda ancak birkaç kezlik bir artış göstermiştir. Halbuki bazı kadınların ise uykuda orgazm sayıları, cinsel birleşmede orgazmlarının artmasıyla oranlı olarak artış göstermiştir. Demekki uykuda orgazm, insan vücudunun doğal bir işlevi olup, bilinçli bir cinselliğin sonucu değildir ve son derece zararsızdır.

cinsel tercihler

cinseltercih.jpg

Tamamen erkek ve tamamen kadın olan kimselerin iki normal ucu oluşturdukları düşünülecek olursa, bunlar arasında kalan ve büyük farklılık gösteren fiziksel ya da ruhsal sapmalar demetine “interseks” denmektedir. Bu unsurlar şöylece sıralanabilir.

KADIN: Fiziksel ve ruhsal kimlik tamamen kadın: doğurgan ve dişi gonadları tam: xx kromozomları.

ÇİFTCİNSEL KADIN: Fiziksel olarak tamamen dişi; her iki cinsten insanlara karşı cinsel çekim duyuyor; doğurgan: xx kromozomları.

KADIN EŞCİNSEL: Görünümü kadın ancak sadece başka bir kadına karşı cinsel çekim duyuyor: doğurgan: xx kromozomları.

TRANSSEKSÜEL KADIN: Görünümü tamamen kadın ve dişi gonadlar taşıyor erkek rolüne özenmekten dolayı irileşmiş bir klitorisi olabilir; ruhsal kimliği erkek veya cinsiyetsiz; doğurgan; xx kromozomları.

TURNER SENDROMU: Görünüm ve ruhsal kimlik açısından kadın olmakla beraber doğuştan bir sakatlık (çok kısa boy, ense dokusu, vb.) olabilir; doğurgan değil: xo kromozomları.

KLİNEFELTER SENDROMU: Görünüm erkek; penis ve gonadlar ufak, fazla şişmanlama eğilimli, doğurgan değil: xxy kromozomları.

TRANSSEKSÜEL ERKEK: Görünüm erkek; erkek gonadları ve ufak penisi var; kadın rolünü kıskanıyor: doğurgan olması olası; xy kromozomları.

KADINSI ERKEK EŞCİNSEL: Görünüm erkek; erkek gonadlar ve cinsel organları var ancak ruhsal kimlik kadın: yalnızca başka bir erkeğe karşı cinsel çekim duyuyor: üretken: xy kromozomları.

“BUTCH” ERKEK EŞCİNSEL: Fiziksel ve ruhsal kimlik erkek; yalnızca başka bir erkeğe karşı cinsel çekim duyuyor; üretken: xy kromozomları.

ÇİFTCİNSEL ERKEK: Tamamen erkek: her iki cinsten insana karşı cinsel çekim duyuyor: üretken: xy kromozomları.

ERKEK: Fiziksel ve ruhsal kimlik erkek: erkek gonadlar ve cinsel organlar: üretken xy kromozomları.

Cinsellik ve Cinsel iliskinin yararlari

69.jpg

Cinsellik beyinde endorfin üretimini arttırır. Bu ise, dopamin ve serotininle birlikte zevk hormonları olarak sakinlik verir ve tatmin hisleri yaratır. Kisaca cinsel ilişkinin keyif maddesidir. Kisaca; endorfin, serotonin ve dopamin coşku yaratır.

Beş duyu organı, okşanmakla, yemekle, içkiyle uyarıldığında bu duyular doğrudan beyne ulaşır. Bu da endorfinin etkilerinden biridir. Cinsel ilişkinin gevşetici etkisi, kas çekilmelerinde meydana gelen acıları da hafifletir. Cinsel ilişki kasları gevşetir; okşanmaların yarattığı mekanik etkiyle, haz alınan uyarılmalar vücuda yayılır. Derideki hassas alıcılardan uyarılar iliklere ve beyne taşınır. Beyinden gelen emirle kaslar gevşer.

Cinsel ilişki keza kan dolaşımını arttırır. Cinsel uyarılma sırasında kan akışı cinsel organlarda yoğunlaşır, bir miktarı da bütün vücuda yayılır. Arterler önce gerilip zevk anında gevşer. Dolayısıyla cinsel ilişki kalbi çalıştırır. Örneğin cinsel uyarının en yüksek noktasında kalp atışı dakikada 110-180 e kadar çıkabilir. Ancak bu etki, seksin sporun yerini dolduracağı anlamına da gelmez. Çünkü cinsel ilişki kısa sürelidir. İnsanı daha formda hissetirir ve sevişme sırasında harcanan kalorinin zayıflatıcı etkisi vardır. 20 dakikalık bir ilişkide 200 kalori kaybedilir. Bu ise takriben yarım saat tenis oynamakla eşdeğerdir.

Cinsellik adeti düzenler. Düzgün bir cinsel hayat hormonal dengeyi korur ve adetin düzenli olmasını sağlar. Düzenli orgazm yaşayan kadınlar kanlarındaki endorfin miktarından dolayı düzenli ve ağrısız adet görürler.

Cinsellik olumlu düşünmeyi sağlar. Orgazm sonucu serbest kalan enerji, olumsuz düşüncelerin ve takıntıların oluşmasını önleyip olaylara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmayı sağlar.

Cinsellik bağırsakları çalıştırır. Cinsel ilişki sırasında karın kaslarının kasılması, derinlere kadar etkisini gösteren bir masaj gibidir. Bunun bağırsaklar üzerinde laksatif etkisi olur.

Faal bir cinsel hayatta depresyon riski daha azdır. Örneğin cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanmayan kadınların depresyon geçirme riski, diğerlerine göre daha düşüktür. Prezervatif kullanan kadınlarda ise depresyon geçirme riski daha yüksektir. Spermlerle birlikte, testosteron ve östrojen hormonları da dışarı atılır ve bu bileşim, boşalma sonrasında kadının kanına karışır

Bekaret Bozulmasi

hymen.jpg

Kızlık zarı ( Hymen ) bozulması yani bekaretin kaybedilmesi, seks ve cinsel sağlık dendiğinde akla gelen ilk ieydir. Bekaret, bakire, bakirelik, kızlık zarı bozma, seks, kadın cinsel yaşam ve cinsel sağlık gibi terimleri iyi incelemek lazımdır. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere, HYMEN , Yunan ve Roma mitolojilerinde Dionysus ve Afroditin oğlu olan evlilik ve düğün tanrısı dır. Gerdek gecesi bu Tanrı’ya atfedildiğinden kızlık zarı da aynı isimle anılmaktadır. Bu tanrının özelliği, kanatlı olması ve elinde bir meşale taşımasıdır. Tüm toplumlarda farklı derecelerde sosyolojik öneme sahip olan kızlık zarının tıbbi adı Hymen dir. Özellikle Müslüman ülkelerde daha önceden cinsel ilişki yaşanıp yaşanmadığının kanıtı olarak addedildiğinden çok büyük öneme sahiptir.Günümüzde, evlendikten sonra ilk ilişkide kanamanın olmaması halinde, bir sürü hanım haksız yere bakire olmadığı sebebi ile bir çok kez kızlık zarı muayenesi için bir doktora götürülmektedir. Dolayısıyla, bu kişiler küçük düşürülmekte ve evliliklerine çok kötü bir anıyla başlamak zorunda kalmakta; ve belkide bu güvensizlikler nedeniyle evlilikleri kısa zaman içinde boşanmalarla sonuçlanabilmektedir.

Memleketimizde yakın zamana kadar liseye başlama çağlarında yatılı okullara yerleştirilecek genç kız öğrenciler yönetmelik gereği zorunlu olarak kızlık zarı muayenesinden geçiriliyor ve jinekologlar tarafından düzenlenen bakirelik raporları ile kayıtları yapılabiliyordu. Ancak yeni kanunlar ile bu uygulamalar yürürlükten kaldırılmıştır.

erkek organinin kiskanilmasi

penis.jpg

Bazı psiko analizciler, dişinin karakter özelliklerini, kadının erkeklik organlarına karşı duydukları kıskançlıkla bağdaştırmaktadır. Bunlar çok fazla belirgin duruma geldiğinde, kadının cinsel soğukluğunun nedenini bu kıskançlıkta bulmaktadırlar. Çoğu kez ortalama kadının az veya çok, erkeğin cinsel organına karşı kıskançlık duyguları beslediği görülmektedir. Bazıları ise erkeği penisi yüzünden kıskanır. Çünkü penisin cinsel ilişkide daha büyük avantajları vardır.
Öncelikle klitorisin karşılığı olan penis daha büyüktür ve uyarılma için büyük önemi olan, çok daha fazla erojen bölgeye sahiptir. Kadının kıskançlığına sebep, klitorisin bütün kadın cinsel organları içinde, duyulara karşı en duyarlı oluşudur. Ayrıca, penisin sertleşmesi cinsel birleşim için gerekli temel koşuldur. İlaveten, erkeğin boşalması ve bununla ilgili refleks hareketlerinin kadının kendi orgazmından çok daha fazla zevk verici bir şey olduğuna inanmasıdır. Birçok kadının cinsel organları birleşmiş durumda cinsel birleşim sırasında hareketsiz kalmaları ve eşlerinin boşalmasından sonra orgazma ulaştıklarında, kocalarının penislerini olanaklı olduğu kadar uzun zaman içlerinde tutmakta direnmeleri işte bundandır. Daha deneyimli kadınlar, bu bilinçaltı isteklerini leğen kaslarını ustaca hareket ettirmekle tatmin eder. Böylece penisin kısa zamanda küçülmesini önlerler ve onu içlerinde tutarlar.

kizlarda masturbasyon

masturbasyon01.jpg

Kız çocuklar, önceleri kendi kendini uyarma faaliyetlerini erkekler kadar sık yürütürken, ergenlikte ilk adet kanamasıyla birlikte gelen yeni bir etkinin altına girerler. Penisin kadındaki karşılığı olan klitoris, çocukluktaki önemini yitirir. Daha doğrusu, klitoris çevresinde gelişmekte olan erkeksi cinsel arzu baskı altına alınır. Dolayısıyla erkekler aktif bir mastürbasyon dönemine girerken, kız çocuklarda tam tersine mastürbasyona sırt çevirme başlar. Kendi kendini tatminin erkeğin cinsel yaşamında önemli bir yer tutması ve kızlarda klitorisin baskı altına alınması, daha sonraki dönemlerde kadın ve erkek cinselliğinin başlıca farklılığını oluşturur. Kendi kendine tatmin etmeyi, erkeklere oranla daha düşük ölçüde uygulayan ve çoğunlukla bir erkekle cinsel birleşmede bulunduktan sonra bu işe başlayan kadınlar arasında ergenlik ve kızlık döneminde mastürbasyon yapanların sayısı oldukça azdır.

İlk birleşmeden sonra mastürbasyon yapan kadınlara daha sık rastlanır. Kadınlarda cinsel organ bölgesinin elle, yastıkla, tazyikli duş suyu ile ve benzeri yollarla uyarıldığı görülür. Bazı durumlarda ise, dölyoluna penis biçiminde herhangi bir nesnenin sokulduğuna rastlanır. Cinsel arzuları geliştirici eşyalar satan dükkanlarda vibratör adı altında pil akımı ile titreşimler sağlayan gereçler ve protezler satılmaktadır. Fakat uygulama yolu ne olursa olsun, kadın bilincinde mastürbasyon, erkeğe kıyasla daha belirsiz bir uyarı şeklindedir. Öyle ki, bazan uzun süredir kendi kendini tatmin etmekte olan bir kadının, yaptığının ne olduğunu çok sonradan fark ettiği görülebilir. Kadınlar arasında mastürbasyonla ilgili ilk bilgileri yazılı bir kaynaktan öğrenenler % 43 gibi oldukça geniş bir kesim oluştururlar. Evlilik ya da cinsel birleşme öncesi dönemlerde, karşı cinsle ilk karşılaşmalarda algılanan okşanmanın, öpüşmenin yol açtığı erotik uyarımlardan sonra mastürbasyona yönelenler de vardır. Bazı genç kızların da, tanık oldukları bir cinsel birleşmeden heyecan duyarak kendi kendilerini tatmine başladıkları tespit edilmiştir.
Dolayısıyla ergenlikte mastürbasyonun, bireylerin temel cinsel tavırlarının yerleşmesinde aracı olduğu söylenebilir. Bu evrede, yoğun bir elle doyum dönemi geçiren erkekte, cinsel arzu peniste odaklaşır; hem fiziksel hem de sembolik açılardan cinsel organlara merkezi bir konum tanınır. Diğer yandan ergenlikte mastürbasyonun reddi, kadın cinselliğini, aktiflik potansiyelinin ortadan kalkması şeklinde etkiler. Bunun sonucunda kadın cinselliğinin en önemli özelliği pasiflik olarak belirlenmiş olur.

Ergenlik seks ve buyume

ergenlikveseks.jpg

Ergenlikle birlikte cinsellikle daha ortaya çıkar. Bakmak, dokunmak veya bir şeyler düşünmek kalp hızınızı arttırır, vücudunuzda sıcaklık ve ürperti hissedersiniz. Kendinize; Ne zaman birisiyle flört edeceğim? , Ne zaman birisini öpeceğim? ; Cinsel ilişkiye ne zaman hazır olacağım? ; İlişkilerimde seks olacak mı? gibi sorular soracaksınız ! Mastürbasyon ile ilgilenmeye başlayacaksınız. Dozunda mastürbasyon normaldir ve size herhangi bir zararı olmaz. Ergenlik çağında bulunan bir çok kız ve erkek mastürbasyon yapar, bir kısmı ise yapmaz. Cinsel olarak aktif hale gelmeye karar vermek karmaşık bir konu olabilir. Bir taraftan seksin tehlikeleri konusunda bir çok uyarı işitirsiniz, diğer taraftan filmler, tv, gazeteler ve hatta afişler seksin iyi olduğunu söyler. Gerçekte ise seks hayatın bir parçasıdır ve diğer parçaları gibi iyi de olabilir, kötü de. Bu tamamen size, seçimlerinize ve kaderinize bağlıdır.

Cinsel ilişkiye girme veya girmeme konusunda karar verirken en önemli konu artık onu hep yapmaya devam edeceğiniz kararıdır. Dolayısıyla bu karaı verirken, zaman ayırmanız ve ailelerinizle onların inanışları/değerleri konusunu değerlendirmeniz gerekir. Normalde seks için yetişkin olmayı beklemek ve ilişkinin sorumluluklarını kabul etmek iyi bir fikir olabilir ! Bir taraftan düşünüldüğünde gençliğinizi hamilelik veya ölümcül hastalık korkusu olmadan geçirmek güzel bir şeydir.

Bununla birlikte seks yapmaya karar verirseniz sizin için hangi doğum kontrol yönteminin doğru olacağı konusunda doktorunuzla mutlaka konuşmalısınız. Prezervatif kullanılacaksa klamidya, Herpes ve AIDS gibi hastalıkların bulaşmasını önleyen lateks prezervatiflerin kullanılması uygundur. Doğal korunma yöntemleri vesair şeyler yeterli önlemler olmadığından bu konuda özen göstermek çok önemlidir.

Erişkin olduğunuzda sağlıklı kalmanızı sağlayacak bir çok karar almak durumunda kalacaksınız. Doğru beslenme, spor ve yeteri kadar dinlenmeye ergenlik döneminde önem verilmelidir. Kendiniz ve verdiğiniz kararlar hakkında iyi şeyler düşünmeniz de önemlidir. Vücudunuza bakmayı, sıkı çalışmayı, sağlıklı kalmayı ve kendinizi sevmeyi öğrenmeniz ve uygulamanız gereklidir.

cinsel saglik

Cinsel sağlık; seks, cinsel ilişkiler, cinsel ‘lik ve cinsel yaşamdan zevk alabilme faktörlerinin hayat üzerindeki etkilerini kapsar. Sağlıklı cinsel ilişkiler ve cinsellik, yine sağlıklı bir dolaşım sistemi ve kalbe sahip olunmasını sağladığı gibi sosyalliğin geliştirilmesine de yardımcı olur. Sonuç olarak, cinsel sağlığınız, ilişkileriniz ve sosyal imajınızı yönlendiren önemli bir faktördür. Hayatınızdan memnun değilseniz, devamlı kötü ve yorgun hissediyorsanız veya kronik bir hastalık sahibi iseniz doyurucu bir seks hayatınızın olması beklenemez. İnsanın bedenini ve fonksiyonlarını bilmesi; ergenlik, hamilelik, yaşlanma ve bunların yarattığı fiziksel, sosyal ve ruhi değişiklikleri anlaması ve bu anlayışla kendisine ve çevresindekilere karşı sorumluluk açısından kendini bilgilendirmesi ve gerektiğinde tıbbi destek alması, son derece doğaldır. Sitemizde, kısırlıktan tüp bebeğe, eşcinsellikten cinsel fonksiyon bozukluklarına, cinsel hastalıklardan sağlıklı ve mutlu bir ilişkiyi nasıl sağlayıp koruyabileceğinize kadar bir çok bilgi bulacaksınız.

Faydalanmanızı dileriz …..

ÖNEMLİ HATIRLATMA : Sitemizin içeriği; ziyaretçilerimizi, merak ettikleri veya problem yaşadıkları konularda hızlı bir şekilde ve sade bir anlatımla bilgilendirmeğe yöneliktir. Takdir edilmesi gerekir ki her tıbbi sorun o konunun uzmanlarınca ve gerekli tetkik ve tahliller yapıldıktan sonra çözülebilir. Bu bakımdan, lütfen sitemizden yararlanın ancak HER ZAMAN KESİN TEŞHİS VE GEREKLİ TEDAVİ İÇİN MUTLAKA DOKTORUNUZA BAŞVURUN.

Bel Fitigi nasil tedavi edilir ?

Mideye Kelepce Takilmasi

Mideye Kelepçe Takılması




Mideye Kelepçe Takılması


Uygulanan tedavi yöntemiyle birlikte, daha yavaş, az ve sık yemek yediğini kaydeden Kadıoğlu, 1,5 yıl içinde 65 kilo vererek 60 kiloya indiğini kaydetti.

Kelepçenin midesinde halen durduğunu ve kendisi için herhangi bir sorun teşkil etmediğini ifade eden Kadıoğlu, uygulanan yöntemin ardından kilo almadığını belirtti.

Kadıoğlu, uygulama öncesi 58 olan giysi bedeninin de 38'e indiğini anlattı.

YÖNTEMLERDEN BİRİSİ

Hastanenin Başhekim Yardımcısı ve Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Yasin Peker, Kadıoğlu'nun zayıflamak istemesi kararının ardından midesine kelepçe takıldığını söyledi.

Mideye takılan kelepçe yönteminin zayıflama yöntemlerinden biri olduğunu belirten Peker, Kadıoğlu'nun azminin de başarıda önemli rolü olduğunu kaydetti.

Bu yöntemle, midenin üst kısmının sarıldığını anlatan Peker, kum saatine benzeyen silikon kelepçenin, gıdaların mideye daha yavaş girmesini sağladığını ifade etti.

-- Bu Yöntemin Diğer Tüm Ayrıntıları Sizlerden Gelen Yoğun Talep Üzerine, Diyetform.com Tarafından Araştırıldı. İşte Detayları... --

Mide küçültme ameliyatında midenin girişine “kelepçe” olarak tanımlanabilecek bir sistem yerleştiriliyor. Genişliği dışarıdan kontrol edilebilen bu kelepçe sayesinde mideye istenen oranda yiyecek girmesi sağlanıyor. Amaç ise kişiye ayda 5-6 kilo verdirmek...

Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güner Öğünç, düzenlediği basın toplantısında, Akdeniz Üniversitesi’ndeki mide küçültme operasyonlarına 6 yıl önce başlandığını söyledi. Bu süre içinde 20 kişinin operasyon geçirdiğini belirten Öğünç, bu kişilerden birinin Irak’tan, birinin Norveç’ten, diğerinin ise Almanya’dan geldiğini kaydetti. Şişmanlığın, estetik problemlerin yanı sıra pek çok sağlık sorununu da beraberinde getirdiğine dikkati çeken Prof. Dr. Öğünç, şunları söyledi: “Şişmanlıkla birlikte kişide hipertansiyon, şeker, uykuda solunum durması, yürüyememe, merdiven çıkamama, nefes nefese kalma, kalp hastalıkları, safra kesesinde taş oluşumu, damar sorunları, hormon bozuklukları, kısırlık gibi sorunlar görülüyor. En tehlikeli olanı ise şişman kişilerde kanser vakalarına daha sık rastlanıyor olması. Toplumda her 7-8 kadından 1’inde meme kanseri vakasına rastlanırken, şişman kadınlar, zayıflara göre 6-7 kat daha fazla meme kanserine yakalanıyorlar.”

Prof. Dr. Öğünç, şişmanlığın devlet tarafından da bir estetik problem olarak kabul edildiğine dikkati çekti. Ameliyatın sigorta kapsamına alınmadığını ifade eden Prof. Dr. Öğünç, “Ancak devlet, şişmanlığın beraberinde getirdiği sağlık problemleri nedeniyle her yıl büyük miktarlarda para harcıyor. Eğer mide küçültme ameliyatları sigorta kapsamına alınırsa, şişmanlıkla birlikte gelen diyabet, hipertansiyon gibi hastalıklara yapılan harcama da azalacaktır” diye konuştu. Mide küçültme ameliyatında midenin girişine “kelepçe” olarak tanımlanabilecek bir sistem yerleştirdiklerini belirten Öğünç, genişliği dışarıdan kontrol edilebilen bu kelepçe sayesinde mideye istenen oranda yiyecek girmesini sağladıklarını söyledi.

Amaçlarının, kişiye ayda 5-6 kilo verdirmek olduğunu vurgulayan Öğünç, “Bu metotla yakaladığımız başarı yüzde 65-80 arasında ve bu başarı oranı tüm zayıflatma teknikleri içinde en yüksek olanı” diye konuştu.

Akdeniz Üniversitesi’nde geçirdikleri ameliyat sonucu kilo vermeye başlayan hastalardan 3’ü de toplantıya katıldı. 1,5 ay önce operasyon geçiren İran asıllı Norveçli Helena Afsaneh Andreasian, 30 yıldır kilo vermek için mücadele ettiğini anlattı.Kilo problemi yüzünden kalbinin ve karaciğerinin büyüdüğünü, kaburgalarında kırıklar oluştuğunu ve omurlarında bozukluklar meydana geldiğini belirten 46 yaşındaki Andreasian, “Norveç’te uyguladığım bir yöntemle, 1 yılda 17 kilo verdim, ancak o dönemde yaşadığım bazı olayların da etkisiyle 1,5 ay içinde 22 kilo birden aldım” dedi. Andreasian, midesine yerleştirilen kelepçe sayesinde 1,5 ay içinde 106 kilodan 93 kiloya düştüğünü anlattı. Berlin’de yaşayan 52 yaşındaki Neşe Berker de bir aylık tedavi sonucunda 110 kilodan 102 kiloya düştüğünü söyledi. Daha önce kanser tedavisi gördüğünü belirten Berker, “Bu tedavi sırasında 14 kez ameliyat olmam gerekmişti. Ancak doktorlarımın yakın ilgisi sayesinde bu dönemde oluşan ameliyat korkumu yenmiş ve kilo vermiş oldum” dedi.

Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde operasyon geçiren 29 yaşındaki Meryem Başar ise 5 ay içinde 98 kilodan 70 kiloya düştüğünü söyledi. Kilo verebilmek için sayısız yöntem denediğini anlatan Başar, “Mağazalara kıyafet almak için girdiğimde bana uygun kıyafet olmadığını söylemeleri moralimi bozuyordu. Sağlık problemleri yaşamama rağmen bu operasyona girmeye, estetik nedenlerle karar verdim” diye konuştu.
alıntı

Ameliyat İle Neler Yapılıyor, Mideye Nasıl Uygulanıyor ?

Akdeniz Üniversitesi (A.Ü) Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Meral Gültekin yaptığı yazılı açıklamada, aşırı şişmanlığın, diyabetten, hipertansiyona, kalp hastalığından solunum sıkıntısına kadar bir çok sağlık sorununa yol açtığını bildirdi. Aşırı kilolardan kurtulmanın en etkin yolunun ameliyat olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gültekin, geçen yıl dünyada 146 bin kişiye zayıflama ameliyatı uygulandığını bildirdi.

Aşırı şişmanların ameliyatla zayıflatılmasında en sık kullanılan yöntemin gastrik by-pass ve ayarlanabilir mide bandı takılması olduğunu belirten Gültekin, gastrik by-pass yönteminde, midenin kesilerek küçük bir fincan boyutuna getirildiğini, sindirim sisteminin (ince bağırsaklar) bir kısmının da devre dışı bırakıldığını kaydetti. Gastrik by-pass yönteminde başarı oranının yüzde 90 olduğuna değinen Gültekin, ayarlanabilir mide bandında da yüzde 65 ile 80 oranında başarı sağlanabildiğini vurguladı.

--- İkinci Uzmandan Alınan Bilgiler

İstanbul'da bir kaç hastaneyle birlikte gastrik by-pass ameliyatlarını Antalya'da da uygulamaya başlayan A.Ü Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güner Öğünç yaptığı açıklamada, gastrik by-pass yönteminin Türkiye içinyeni olduğuna dikkati çekti. Bu yöntemin uzun süredir ABD ve Kanada'da uygulandığını hatırlatan Prof. Dr. Öğünç, gastrik by-pass yönteminde üst kısımdan küçültülen midenin hacminin küçük bir fincan haline getirildiğini söyledi. Bir fincanın hacminin 15 mililitre olduğunu, bu midenin esnemesiyle bir öğünde mideye en fazla 20 mililitre kadar gıda alınabildiğini anlatan Öğünç, şu bilgileri verdi:

''Bu yöntemle midenin ve ince bağırsakların yüzde 90'ını devre dışı bırakıyoruz. Eskisine göre yüzde 10'u kalan mideye de bir öğünde bir orta boy yumurta büyüklüğünde gıda alınabilir. Gastrik by-pass dediğimiz bu yöntem, bant ya da kelepçe dediğimiz yöntemden daha etkili. Erişkin bir insanda bir fincan boyu kadar küçültülen bu mideye günde 3 öğün olmak üzere bir orta boy yumurta büyüklüğünde besin aldığında, gereken hızda ideal kilosuna kavuşabilir. Biz hastaya hiç bir gıda kısıtlaması uygulamıyoruz. İstediğini yiyebilir. Ama hasta yemek istemiyor. Çünkü midede tokluk hissi oluşuyor ve çok az miktarda gıda alıyor. Az gıdayla da mide doluyor, karın doyuyor.''

Prof. Dr. Güner Öğünç, bu operasyonla midede salgılanan iştah hormonunun (Gherilin) düzeyinin düştüğü de işaret etti. Güner Öğünç, operasyon uygulanan hastaya bir süre vitamin ve mineral takviyesi yapıldığını da belirtti.

Bu Ameliyat Hangi Hastanelerde Yapılabiliyor ?

İstanbul ile birlikte Antalya'da da uygulanmaya başlanan, ''gastrik by-pass'' Ameliyatını Prof. Dr. Meral Gültekin, her iki ameliyatın da Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde başarıyla uygulanabildiğini açıkladı.

Uygulamanın Maliyeti Nedir ?

Ortalama Hastane Masrafları 10,500 YTL (10.500.000 TL.)

SSK, Bağkur ve Yeşil Kart Gibi Sosyal Sigortalar Bu Ameliyatı Karşılamıyor.

Doktorlar Mideye Kelepçe Takılmasına Ne Diyor ?

Mideye kelepçe takılması operasyonu, aşırı kilolarından hızla kurtulmak isteyenler tarafından başvurulan bir tedavi yöntemi.
Ancak, İstanbul Bahçelievler'de yaşayan 53 yaşındaki Lütfiye Nar'ın kelepçe takılma ameliyatından kısa bir süre sonra hayatını kaybetmesi, yöntemin güvenilirliğini tartışmaya açtı.

Uzmanlar bu tür ameliyatların herkese, her durumda uygulanamadığına dikkat çekiyor.
Mideye kelepçe takma ameliyatı, daha önce uzun süre diyet ve egzersiz yapmış fakat kilo verememiş, vücut kitle endeksi yüzde 35'in üzerinde olan hastalara tavsiye ediliyor.
Bu yöntemde mideyle yemek borusunun birleştiği yerin hemen altına, ayarlanabilir slikon bir halka takılıyor.


Bu halka üst bölümde ufak bir boşluk bıraktığı için mideyi ikiye bölüyor. Midenin üst kısmındaki besin alt bölgeye güçlükle ulaşabildiği için hasta az yiyor.
Ancak ameliyat, ağır kalp yetmezliği ya da akciğer hastalığı olanlar, alkolikler, çocuklar ve hormon bozukluğu sebebiyle şişmanlamış kişiler için sakıncalı bulunuyor.
Çünkü Obezite, beraberinde kalp, diyabet ve yüksek tansiyon gibi hastalıkları da getirdiği için, bu kişilerin ameliyatları riskli bulunuyor.

Genel anestezi sebebiyle zatüree, nefes almada güçlük, bunun yanı sıra kalp dolaşım ve solunum sistemi problemleri daha kolay ortaya çıkabiliyor.

Sinuzit ve Tedavi Yontemleri

Sinüs Nedir?

Sinüsler, kafatasının ön tarafındaki boşluklardır. Başımızdaki sinüsler çift olarak burun boşluğuna açılan kemik içi boşluklardır. Bunlar alın, burun-göz arası, göz alt kısmı ve burun arkası olarak 4 çifttir. Sinüslerin görevleri konusunda net bir açıklama olmamakla birlikte solunumu nemlendirici, ses rezonansını etkilemek, kafa basıncını önlemek ve baş ağırlığının azaltılmasına katkı sağlamaktadır.

Sinüzit Nedir?
Sinüslerin iltihaplı sıvı ile dolmasından ortaya çıkan hastalıktır. Grip ya da nezle gibi durumlarda ostiumları çevreleyen mukoza şişer ve çıkış kanalları tıkanır. Dışarıya atılamayan sinüs içindeki sıvılar bakteriyel bir enfeksiyon meydana getirirler. Bu durum kişide sinüzit denilen hastalığı ortaya çıkarır.
Burun ve sinüsler, bakteri ve virüslerin sık sık yerleşip iltihap yaptığı bölgelerdir. Normal çalışan bir sinüste her zaman iltihap olmamakla birlikte, bu bölgelerde iltihaba yol açacak bir bakteri ya da virüs her zaman bulunur. Bu bakteriler, sinüsün normal çalışmasını engelleyecek bir durumda kolaylıkla sinüs iltihabını yani sinüziti geliştirir.
Nezle ya da grip gibi hastalıkların yanısıra; burunda kemik eğriliği, geniz eti, sinüs ağızlarını tıkayan alerji, burunda et büyümesi gibi durumlar kişide sinüzit oluşmasını etkiler. Vücut direnci düşük olan bireylerde de sinüt oluşumu daha kolaydır.

Kaç Çeşit Sinüzit Vardır?
Sinüzit, akut ve kronik olarak iki türde karşımıza çıkar.
Akut sinüzit; yeni oluşan bir durumdur. Mevsim değişikliği, allerjik reaksiyonlar, duştan sonra sokağa çıkma gibi durumlarda nezle yada grip geçiren hastalar bazen bu durumu atlatamazlar. Enfeksiyon sinüslere yayılır. İlk olarak ortaya çıkan ve tekrarlamayan bu duruma “Akut Sinüzit” denir. Akut Sinüzit uygun tedavi ile kısa sürede iyileşir.
Kronik sinüzit; sinüslerdeki sürekli iltihabı ifade eder. Tedavisi daha zordur ve zaman zaman ameliyat gerektiren bir durumdur. Hastayı oldukça sıkıntıya sokabilir. Sinüslerin içinde uzun süreli, sık tekrarlayan bir havalanma ve temizleme sorunu vardır.

Sinüzitin Belirtileri Nelerdir?
Akut ve kronik sinüzitin belirtileri birbirinden farklıdır.
Akut sinüzitte; göz çevresinde şişlik ve yanak hizasına basmakla artan ağrı belirgin özelliklerindendir. Ayrıca; burun akıntısı ve tıkanıklığı, koku alamama, geniz akıntısı, ateş, diş ve çene köklerinde ağrı gibi belirtiler de gösterir. Özellikle baş öne eğildiğinde ağrının arttığı gözlenir. Akut sinüzit gündüz, kişinin yaşam standardını etkilediği gibi, geceleri de uykusuz bırakabilmektedir.
Kronik Sinüzitte belirtiler; hastalığın daha uzun ve tekrarlar nitelikte olmasına rağmen daha hafiftir. Geceleri artan burun tıkanıklığı görülür. Seyrek ağrı şikayeti olsa da, kimi zaman hiç ağrı hissetmeyen hastalar da mevcuttur. Hastada geniz akıntısı ve öksürük şikayetlerinin yanısıra ağız kokusu, geniz akıntısı ve öksürüğe bağlı boğaz ağrısı görülebilir.
Sinüzitli bir hastanın muayenesinde burun içinde, iltihaplı akıntı ve ödem eşliğinde yüzde hassasiyettir. Uygun tetkikler neticesinde hastaya, doktorun uygun gördüğü tedavi uygulanır. Sinüzit teşhisinde kafa grafisi (waters) önemli rol oynar. Ameliyat gereken kronik hastalarda, bilgisayarlı tomografi istenebilir.


Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Sinüzit tedavisinde amaç, drenajı bozulan sinüste üreyen bakterinin imha edilmesi, hava akımının sağlanarak sinüsün temizlenmesidir. Burun delikleri açılarak iltihap yok edilir. Bakterilerin yok edilmesi için antibiyotik tedavisi uygulanır. Bunun dışında burun deliklerinin açılması için tablet ya da sprey ilaçlar kullanılabilir. Yanısıra sinüzite eşlik eden allerji gibi durumlar varsa, hastaya o doğrultuda destekleyici tedavi uygulanır. Kronik ve tekrarlayan sinüzitlerde ise; burun kanalları içerisinde anatomik ve işlevsel bozuklukları değerlendirmek gerekir. Kronik durumlarda da yine öncelikle ilaç tedavisi uygulanır ancak; hastalığın ileri derecelerinde ameliyat gerekli olabilir. Ameliyat kararı doktorunuzun önereceği tomografi sonrasında daha da netleşecektir. Burunda kemik eğriliği ya da et bulunması gibi anatomik bir problem varsa operasyon sonrasında hasta kendini oldukça rahatlamış hissedecektir.

Ameliyat Nasıl Gerçekleşir?
Bu tür cerrahi operasyonlar oldukça ilerlemiş durumdadır. Ameliyat, lokal ya da genel anestezi altında rahatlıkla gerçekleştirilebilmektedir. Endoskop adı verilen kameralı cihazların hayatımıza girmesiyle birlikte cerrahi operasyonlar bi hayli ivme kazanmıştır. Bu sayede tedavi edilmesi gereken noktaya müdahale edildikten sonra, başka bir bölge zarar görmemektedir. Ameliyat sonrasında anestezi alımından doğan rahatsızlık hissi dışında bazı hastalarda kanama oluşabilir. Operasyon sonrasında önemle vurgulanması gereken bir başka husus pansumandır. Hasta bu konuda oldukça duyarlı olmalı ve ameliyat sonrası tedavisini önemsemelidir.

Sinüzitten Korunulabilir mi?
Sinüzit; kişinin kendisini koruyabileceği bir hastalıktır. Soğukta kalınmaması, saçların ıslak bırakılmaması, bulunulan ortamın neminin uygun olması gibi uygulamalar kişiyi sinüzitten korumaya yardımcı olur. Ayrıca bireyin toz, polen vs. gibi allerjik bir rahatsızlığı varsa, bu tür hava koşullarından mümkün olduğunca uzak kalmalıdır.

Tedavi Edilmezse Ne gibi Sonuçlar Doğurur?
Sinüzit tedavi edilebilen bir hastalıktır. Sinüslerdeki iltihap kurutulduktan sonra hasta eski sağlığına kavuşabilir. Ancak; tedavi edilmeyen durumlarda, iltihabın yayılmasına bağlı bazı komplikasyonlar oluşabilir. Bunlardan bazıları; göz çukuru içine sızan iltihabın körlüğe varan sonuçları ile karşı karşıya kalınması, beyin içine ya da zarına yayılarak burada abse oluşturması, kemik iltihabı gibi son derece ciddi sorunlardır ve unutulmamalıdır ki; sinüzit sonrası bu komplikasyonlar çok hızlı gelişebilmekte ve önemsenmeyen bir sinüzit körlük ve beyin absesi gibi çok ciddi problemlere neden olabilmektedir. Komplikasyonlar, tedavi edilmeyen sinüzit sonrası oluşabileceği gibi yetersiz tedavi sonrası da oluşabilmektedir. Hasta kendisine verilen tedaviyi yarım bırakırsa 3-4. günde iyileştim, şikayetlerim geçti düşüncesi ile sinüz içindeki mikroorganizmaların daha yoğun ve güçlü şekilde üremesine ve sessiz bir şekilde komplikasyonların oluşmasına neden olabilecektir. Bu nedenle verilen tedaviye eksiksiz uyulmalıdır.

Hastalıklardan uzak, güzel günlerin sizlerle olması dileğimle mutlu bir hayat diliyorum.
Op.Dr.Mustafa Başarır
KBB Uzmanı

Dereotunun Faydalari

DEREOTUNUN FAYDA LİSTESİ HAYLİ KABARIK

Bu bitkinin çayı her derde deva
Bir bardak çayı ile rahat bir uyku çekmenin tam vakti

Mide ve bağırsak gazlarını gideren ve idrar söktüren dereotunun fayda listesi hayli kabarık. Özellikle uyku problemlerini düzenlemekte rahatlatıcı etkisi var. Bunun yanı sıra dereotunun hazmı kolaylaştırdığı, mideyi rahatlattığı ve sinirleri güçlendirdiği bilinmektedir. Yapılan çalışmalar kan basıncını ve kolesterolü düşürdüğünü göstermektedir.

10 DAKİKA DEMLEYİN

1 demet dereotunu kaynamakta olan suya atarak 2-3 dakika kaynatın. On dakika kadar çayın demlenmesini bekledikten sonra tüketin